30 Haziran 2008 Pazartesi

Zambak mısın yoksa nergis mi?

Selam kızlar!
İlkbahar kapıya dayandı.
Havanın ısıması ile birlikte kelebekler çiçeklerin arasında utanarak uçmaya başladılar bile....
sanki bizi doğayla iç içe olmaya çağırıyorlar.
Bu güzel mevsim başlangıcında odamızdaki duvara biraz renk vermeye onu canlandırmaya ne dersiniz?
Nasıl mı?
İşte size güzel çiçekler hakkında bazı sırlar!
İlk önce çiçekler arasından ne tarz bir çiçek çeşidi seçmeniz gerektiğine karar vermeniz gerekiyor.
Soğan mı, tohum mu?
Bazı çiçeklerin Mart-Nisan aylarında toprağa konulması gerekir ki bunlar yazın çiçek versinler. Bu çiçekler de begonvil, yıldız çiçeği, zambak, menekşedir.
Nergisler ve laleler aslında diğer yazlık olan çiçeklerin kardeşleridir.
Onlar kış çiçekleridir ve kıştan önce sonbaharda toprağa konulması gerekmektedir.
İyi bir kış serinliğini aldıktan sonra havaların ısınması ile birlikte çiçek vermeye başlaralar. Çevrede çok yakın bir zaman içerisinde göreceğiniz tüm laleler bu mevsimde değil, sonbaharda ekilmiş lalelerdeir.
Eğer bu mevsimden toprağa bir tohum ekip onun da çiçeklerini yazın görmek isterseniz, bunun için mutlaka bir büyüğünüzden veya çiçekçiden yardım almanız gerekecek.
Yapmanız gereken tek şey, büyütmek istediğiniz çiçeğin ebatlarında bir saksı edinip onunla beraber evinizin en yakınındaki çiçekçiye gitmenizdir.
Eğer çiçekler konusunda bu kadar hevesliyseniz...
işte size çiçeklerden bir kaçının anlamını!
Begonvil: cesaret
Yıldız çiçeği:klilizevk
Pıtırcık: güzellik ve kıskançlık
Sümbül: incelik
Zambak: saflık
Nergis: kendinden eminlik
Kırmızı lale: mükemmel aşk
Sümbül: romantik düşünce

8 Haziran 2008 Pazar

2008 Yaz Sorları

1. Sıcak ve durgun bir yaz gecesi, aşağıdakilerden hangisi daha eğlenceli?

Arkadaşlarla sahilde gitar çalıp şarkı söylemek
Lüks bir restoranda buzlu içkimi yudumlamak
Bir gece kulübünde sabaha kadar dans etmek
Bahçedeki salıncakta yıldızları seyretmek

2. Sıcacık bir yaz günü, birdenbire şimşekler çakmaya, sağanak halinde yağmur yağmaya başlıyor. Ne hissedersin?

Harika hissederim
Ne talihsizlik
Ne romantik!

3. Yazları saç şekliniz genelde nasıldır?

Her yaz kısacık kestiririm
Özensiz ve hızlıca toplarım
Dağınık bırakırım
Her hafta kuaföre giderim, boyasız ve bakımsız dolaşmam

4. Deniz kıyafetleriniz genelde ne renktir?

Fosforlu, canlı renkler
Uçuk pembe, mavi, sarı
Kiremit rengi, koyu yeşil, koyu kırmızı
Siyah ve lacivert tonları

5. Yazın nasıl takılar takarsınız?

Altın kolye, bilezik ve yüzüklerimle dolaşırım
Elmas, inci ne varsa takarım
Gümüşlerimden ayrılamam
Yazın genelde takı kullanmam

6. Yaz deyince aklınıza ne geliyor?

Dupduru, masmavi bir deniz, yeşillik
Göl kenarında, sessiz sakin bir kasaba
Beş yıldızlı bir tatil köyü
60 faktör güneş kremi sürüp, gölgeden gölgeye sıçramak, buzdolabında sabahlamak!

7. Yazın en favori içkiniz aşağıdakilerden hangisidir?

Bol buzlu bir soda
Buz gibi şampanya
Buzlu limonata
Buzlu su
Buzlu, çilek parçalı meyve kokteyli

8. Yaz denilince burnunuza hangi koku gelir?

Çimen ve çiçek kokusu
Deniz kokusu
Yağmur ve toprak kokusu
Alkol kokusu
Çiçekli parfüm kokusu

9. İdeal tatil sizin için hangisidir?

Okyanus kenarında
Göl kenarında, sevgilimle ya da arkadaşlarımla baş başa kamp
Avrupa seyahati
Güney kutbuna gidip serinlemek
Evde dinlenmek
Beş yıldızlı bir otelde

28 Mayıs 2008 Çarşamba

Üzüm Üzüme Baka Baka Kararır

İnsanlar topluluk halinde yaşarlar ve birbirleriyle sosyal, ekonomik ve kültürel ilişki kurarlar.

Küçük yaştan birlikte yaşamak zorunda kalanların birbirlerinden etkilendikleri birilerinin iyi ve kötü benimsedikleri görülür.

Nasıl * üzüm üzüme baka baka kararır*sa insanlarda birlikte yaşamanın verdiği olanaklarla birbirlerinden yararlanırlar.

27 Mayıs 2008 Salı

Problem 5

1. Üç basamaklı en küçük tek sayı ile iki basamaklı en büyük çift sayının toplamı kaçtır?
A) 199
B) 198
C) 190
D) 189

2. XIX sayısı ile XIV sayısının toplamı kaçtır? (roma rakamları)
A) 28
B) 23
C) 35
D) 37


3. Bir toplama işleminde toplananlardan biri 345, toplam 654 ise diğer toplana sayı kaçtır?
A) 319
B) 309
C) 299
D) 209

4. " 8 - 32 - 5 - 20 - 2 - ?" soru işareti yerine hangi sayı gelmelidir?
A) 0
B) 8
C) 15
D) 12

5. Evimizle market arası 140 metredir. Üç sefer markete gidip gelen Seher kaç metre tol yürümüştür?
A) 420 metre
B) 280 metre
C) 840 metre
D) 700 metre

25 Mayıs 2008 Pazar

Haydan Gelen Huya Gider (Kompozisyon Ödevi)

Haydan Gelen Huya Gider
İnsan,alınteri,el emeği ve göz nuruyla kazandığı şeyin değerini bilir.Çünkü,onu elde edebilmek
için emek harcamış,sıkıntı çekmiş,zorluklara gögüs germiştir.
İnsan için,emek harcamadan kazanılan şeyler,kolayca elden çıkarılabilece değerlerdir.
Sıkıntısını çekmediği,zorluklarına katlanmadığı,emeği geçmediği kazançları kolayca gözden
çıkarabilir.Bundan dolayıda fazla üzülmez.Ama yıllarını vererek yazdığı eserin kaybolduğunu
öğrenen yazar;bin türlü zorluklarla biriktirdiği para ile yaptırdığı evinin yandığını gören esnaf;
tarlasından alınterinin karşılığı olarak aldığı ürünü yok pahasına elden çıkarmak zorunda kalan çiftçi,gece-gündüz çalışarak yaşamını daha elverişli koşullarla sürdürmek için aldığı kamyonu
devrilen işçinin üzüntüsü derindir.
Aslında emek karşılığı olmayan kazançta boşa gitmemelidir.Piyangodan büyük ikramiye kazanan kişi,nasıl olsa haydan geldi diye gereksiz harcamalarda bulunmamalı,şansın kendisine
güldüğünü düşünerek bu fırsatı iyi değerlendirmelidir.
Yaşamı süresince başarılı olanlar;fırsatları yararlı biçimde değerlendirenlerdir.İster emek karşılığı,ister şans eseri kazanılmış olsun,her kazanç,olumlu bir yatırımın temeli olmalıdır.

21 Mayıs 2008 Çarşamba

Doğuran Kazan

Nasrettin hoca bir gün kendine yeni bir kazan alır ertesi gün komşusu kazan istemeye gelir hoca kazanı yeni aldığı için pek vermek istemez ama komşusunuda kıramaz ve verir...
bir gün iki gün derken onbeşgün sonra komşusu elinde hocanın kazanıyla çıkagelir kazanın içindede küçük bir başka kazan vardır...
müjde hocam !!!
der komşusu senin kazan doğurdu...
nasıl yani der hoca kazan hiç doğururmu ?
Valla inanmazsan al kendin bak der kazanı uzatarak...
hoca kazanı eline alır yeni aldığı kazanın orası patlamış burası çatlamış...

İki Kadın

Nasreddin hocanın iki karısı varmış biri diğerinden daha genç ve güzelmiş.
Tekneyle gezintiye çıkmışlar
karıları hoca demiş biz göle düşsek önce hangimizi kurtarırdın?
-Hoca yaşlı karısına dönmüş
“ Hanım sen biraz yüzme biliyordun değil mi? “ demiş.

Üç Doktor

Üç doktor muayahana açmaya karar vermişler ve açmışlar.
1. doktor tabela olarak memleketin en iyi doktoru yazmış bunun üzerine tabiki öbürleri boş kalmamış
2.si ise tabela olarak ise dünyanın en iyi doktoru yazmış tabiki bizim
3. doktor daha iyi bişey yapması lazımdır bunun üzerine
3. ise tabelaya mahallenin en iyi doktoru yazmış

Çok Gaz Çıkartıyorum

Kadının biri doktora gitmiş:
-"Doktor bey benim biraz garip bir problemim var ben çok sık ve fazla osuruyorum,
ancak neyse ki hiç ses ve koku çıkmıyor,
yine de her dakika her dakika bayağı rahatsız olmaya başladım
lütfen bir çare bulun." demiş.
Doktorda birkaç ilaç yazmış ve 1 ay sonra kontrole gelmesini rica edip kadını yollamış.
Aradan 1 ay geçer geçmez kadın yine pat damlamış.
-"Doktor bey ne yaptınız?
Yine çok sık gaz çıkarıyorum ama bu sefer bir koku çıkıyor bir koku çıkıyor, dayanılır gibi değil istediğiniz kadar cam kapı acın saatlerce gitmek bilmiyor."
Doktor memnuniyetle cevap vermiş:
-"Hmmm güzel, demek burnunuzu tedavi edebildik şimdi sıra kulağınızda."

Yumurta fiyatları

İki tavuk markette geziyorlarmış.
Yumurta reyonuna geldiklerinde
l.tavuk diğerine 40.000 tl değerindeki yumurtaları göstererek
" Bak bunları ben yaptım"der.
Biraz daha ilerler, biraz önceki yumurtalardan daha küçük ve 30.000 tl değerindeki yumurtaları görürler.
Bu sefer diğer tavuk
" Bak bunları da ben yaptım,
seninkilerden yapacaktım ama kocam 10.000 tl için kıçını yırtmaya değmez dedi" der.

Doğanın Yengesu

Temel ormanda ağaç kesiyormuş, o sırada çevreciler de ormanda yürüyüşe çıkmışlar,
Temel'i bu vaziyette görünce bir güzel pataklamışlar...
Temel üstü başı perişan halde köye dönerken Dursun a rastlamış,
Dursun;
-Ula Temel bu ne hal böyle? diye sormuş,
Temel de anlatmış;
- Ormanda ağaç keseydum, birden kalabaluk pir grup
Doğan'ın yengesini bozmişum diye dövdü peni, halbuki ne
Doğan'ı taniyruuum, ne de yengesuni..

19 Mayıs 2008 Pazartesi

Kat Problemri

KAT PROBLEMLERİ

1. İki kasada 24 portakal vardır. Büyük kasadaki portakal diğerinin 2 katı olduğuna göre, büyük kasada kaç tane portakal vardır?






2. İki sayının toplamı 66’dır. Büyük sayı küçük sayının iki katı olduğuna göre , büyük sayı kaçtır?






3. Engin ile Eren’in yaşları toplamı 27’dir.Engin’in yaşı Eren’in yaşının iki katı olduğuna göre, Engin kaç yaşındadır?







4. Cebimdeki fındıkların iki katı kadar annem verince 48 fındığım oldu. Cebimde kaç fındık vardır?








5. Bir kutudaki kırmızı kalemlerin sayısı siyah kalemlerin sayısının 2 katıdır. Kutuda 51 kalem olduğuna göre kaç tane kırmızı kalem vardır?






6.Bir uçakta 80 yolcu vardır. Bayanlar, erkeklerin 3 katı olduğuna göre, kaç bayan yolcu vardır?






7. Bir çiklet ile şekere 800 lira ödedim. Bir şeker, çiklet fiyatının 4 katıdır. Çiklet kaç liradır?






8. İki sayının toplamı 60 ‘tır. Sayılardan biri diğerinin 4 katı olduğuna göre, büyük sayı kaçtır?






9. Bir karton yumurta 30 tanedir. Yumurtaların 5’te biri kırık olduğuna göre, kaç sağlam yumurta vardır?






10. Babası ile oğlunun ağırlıkları toplamı 90 kg’dır.Babasının ağırlığı oğlunun 4 katı olduğuna göre, babası kaç kilogramdır?

12 Mayıs 2008 Pazartesi

Bölme Problemleri

1. İki kasada 24 portakal vardır. Büyük kasadaki portakal diğerinin 2 katı olduğuna göre, büyük kasada kaç tane portakal vardır?


2. İki sayının toplamı 66’dır. Büyük sayı küçük sayının iki katı olduğuna göre , büyük sayı kaçtır?


3. Engin ile Eren’in yaşları toplamı 27’dir.Engin’in yaşı Eren’in yaşının iki katı olduğuna göre, Engin kaç yaşındadır?


4. Cebimdeki fındıkların iki katı kadar annem verince 48 fındığım oldu. Cebimde kaç fındık vardır?


5. Bir kutudaki kırmızı kalemlerin sayısı siyah kalemlerin sayısının 2 katıdır. Kutuda 51 kalem olduğuna göre kaç tane kırmızı kalem vardır?


6.Bir uçakta 80 yolcu vardır. Bayanlar, erkeklerin 3 katı olduğuna göre, kaç bayan yolcu vardır?


7. Bir çiklet ile şekere 800 lira ödedim. Bir şeker, çiklet fiyatının 4 katıdır. Çiklet kaç liradır?

8. İki sayının toplamı 60 ‘tır. Sayılardan biri diğerinin 4 katı olduğuna göre, büyük sayı kaçtır?


9. Bir karton yumurta 30 tanedir. Yumurtaların 5’te biri kırık olduğuna göre, kaç sağlam yumurta vardır?


10. Babası ile oğlunun ağırlıkları toplamı 90 kg’dır.Babasının ağırlığı oğlunun 4 katı olduğuna göre, babası kaç kilogramdır?

Uyanık Galatasaraylı

Bir GS’li, bir FENERLİ ve BJK’li
Arabistanda yasak olmasına rağmen bir otelde içki içerken yakalanırlar....
Mahkemeye çıkarılırlar... karar
İDAM...
itiraz ederler ve karar ömür boyu hapis cezasına çevrilir.
Ama o gün bayrama denk geldiği için Prens Hazretleri cezayı kaldırıp hepsine 20 kırbaç ceza verir.
Bizimkileri sempatik bulduğu içinde bi kıyak daha yapıp herkese cezasını hafifletmek için bir istek hakkı tanır...
BJK’li: "Sırtıma bir yastık bağlayın" der.
10 kırbaçtan sonra yastık paramparça olur ve pek fayda etmez.
Uyanık FENERLİ bunu görünce
"Sırtıma iki yastık bağlayın " der.
Ama iki yastık bile 10 kırbaca dayanamaz.
Sıra GALATASARAYlıya gelince Prens Hazretleri:
"Bak GALATASARAYLI sana acıdım.
Süper Ligi kaçırdınız 100’üncü senenizde başarısız oldunuz,hekemlerden çektiniz.
Bu yüzden sana iki istek hakkı veriyorum
" Peki der GALATASARAYLI:
"O zaman bana 100 kırbaç vurulsun".
Herkes şaşkına döner.
Prens Hazretleri:"peki ikinci isteğin nedir?" diye sorar...
GALATASARAYLI
pis pis sırıtarak "
FENERBAHÇELİYİ
sırtıma bağlayın" der...

HADİ ÇÖZELİM

Ana Sınıfı Testi

Kendimi Tanıtıyorum

PRENSES ŞEVVAL

Uzun boylu,kahverengi gözlü bir öğrenciyim.
10 yaşındayım.Bütün yiyeceklerden yerim.
Meyve çok tüketirim.Spor yapıyorum.
Halk oyunları oynuyorum
.Küçük şeylerden mutlu oluyorum.
Ailemle beraber olduğumda çok mutluyum.
Yiyeceklerimi ve oyuncaklarımıarkadaşlarımla paylaşıyorum.
Dinlemeyi biliyorum,kitap okuyorum.Büyüdüğüm için artık anneme ve babama yardım ediyorum.
Evde kendim tek başıma kalabiliyorum.
Kendime güveniyorum.
Arkadaşlarımla çok iyi anlaşıyorum.

18. Haftanaın Testi

şekiller

Koyun

İnek

At

Her şekil 6 hayvanı göstermektedir.

Yandaki grafikte, bir çiftlikte bulunan hayvanlar gösterilmektedir. Buna göre çiftlikteki koyunlar kaç tanedir?
A) 6
B) 12
C) 18
D) 24

2. Grafiğe göre, etinden ve sütünden yararlanılan hayvanların sayısı kaçtır?
A) 54
B) 48
C) 42
D) 36

3. Grafiğe göre, çiftlikte toplam kaç hayvan vardır?
A) 54
B) 48
C) 42
D) 36

4. n - 109 < 426 sıralamasında "n" yerine yazılabilecek en büyük doğal sayı kaçtır?
A) 533
B) 534
C) 535
D) 536

5. 43 sayısının 7 katı ile 3 katının farkı kaçtır?
A) 129
B) 430
C) 301
D) 172

6. Bir bölme işleminde bölen 7, bölüm bölenin 4 katı, kalan ise 3'tür. Bölünen sayı kaçtır?
A) 199
B) 196
C) 31
D) 25

7. 7 metrelik kumaş, her biri diğerinden 40cm uzun olan 4 parçaya ayrılıyor. En büyük parça kaç cm olur?
A) 115
B) 155
C) 235
D) 460

8. Buket 12 yaşındadır. Babasının yaşı Buket'in yaşının 4 katından 2 eksiktir. Babası kaç yaşındadır? NOT: İşlemi aşağıdaki alana kendiniz yapacaksınız.
Cevabım :


9. Bir sayının 3 katı ile 5 katının toplamı 408'dir. Bu sayı kaçtır? NOT: İşlemi aşağıdaki alana kendiniz yapacaksınız.
Cevabım :


10. "636" sayısının basamaklarında bulunan 6 rakamlarının basamak değerlerinin farkı kaçtır?
NOT: İşlemi aşağıdaki alana kendiniz yapacaksınız.
Cevabım :

11 Mayıs 2008 Pazar

Zaman Ölçüleri


1.Ayşe, 30 Ekim 1995 yılında doğdu. Ayşe şimdi kaç yaşındadır?
2.Erdal’ın annesi 32 yaşındadır. Erdal’ın annesinin doğum tarihini bulunuz.
3.Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında ilân edildi. Cumhuriyetin ilânından günümüze kadargeçen zamanı hesaplayınız.

Bir yıl ………………. aydır.
Bir yıl ………………. haftadır.
Bir yıl ………………. gündür.
Bir ay ………………. gündür.
Bir hafta ………………. gündür.
Bir gün ……………….. saattir.
Bir saat …………. dakikadır.
Bir dakika …………………. saniyedir.
İki yıl ……………………. gündür.
Beş dakika …………………. saniyedir.
120 saniye ………………….. dakikadır.


82 dakika = ……… saat ………… dakika·
100 dakika = ……… saat ………… dakika·
67 dakika = ……… saat ………… dakika
134 dakika = ……… saat ………… dakika·
5 saat 4 dakika = …………………….. dakika.·
3 saat 23 dakika = …………………….. dakika.·
6 saat 4 dakika =…………………….. dakika.
4 saat 6 dakika = …………………….. dakika.·

1– Saat 05:00’da başlayan çizgi film, 4 saat sürmüştür. Çizgi film, kaçta bitmiştir?
2 – Saat 08:00’da başlayan bir belgesel, 9 saat sürdüğüne göre saat kaçta bitmiştir?
3 – Saat 23:00’de Elezığ'dan yola çıkan bir otobüs, saat 24:35’da Van'a varmıştır. Buna göre yol kaç saat sürmüştür?

10 Mayıs 2008 Cumartesi

Zaman Ölçüleri 2

1 yıl = ........ gündür.

1 yıl = ........ haftadır.

1 mevsim = ........ aydır.

4 hafta = ........ aydır.

Zaman Ölçüleri

1 saat =........ dakikadır.

2 gün = ........ saattir.

7 gün = ........ haftadır.

3 hafta = ........ gündür.

365 gün = ........ yıldır

11 Nisan 2008 Cuma

Yaşam

YAŞAM
Bir kutu dolusu YAŞAM gönderiyorum sana,
Sade bir kurdeleyle süslenmiş.
Çöz kurdeleyi ve kaldır yavaşça kutunun kapağını..
Kocaman bir fırça ve bin renk koydum kutuya.
Bir cennet resmi yapıp içine gir diye...
Düşler serpiştirdim gizlice,düş kurmayı unutma diye.
Bir tane de elma şekeri yerleştirdim,içindeki çocuğu yeniden tadabil diye.....
Güneşin batışını, billur suyun sesini, kırmızı gelinciklerin saflığını,taze ekmeğin kokusunu vebir gülümsemenin sıcaklığında sığdırdım ,ruhlarımız aç kalmasın diye.
Kutuya biraz da sevecenlik koydum güçlü ol diye,
Çünkü acımasız olan güçsüzdür.
Beyaz bir güvercin uçup kendi kondu kutuya ,barış ve özgürlüğü sunmak için...
Bir buket sevgi, bir yudum aşk ve yarım bir elma da ben koymadan edemedimpaylaşmayı hatırlayalım diye... S
evdiklerimize onları sevdiğimizi söylemek içinyarını beklemeyelim,hemen şimdi yapalım bunu diye...İçtenliği, umudu, neşeyi, bağışlayıcılığı,özgüveni, açık yürekliliği unutmadım,Ben`in dışına çıkıp, Biz`e ulaşabilelim diye...
Son olarak da bir kart iliştirdim kutuya.Bak bu kartta neler yazıyor: Bu kutunun kapağını her kaldırdığında,yaşamla ilgili yepyeni şeyler keşfedeceksin. Yaşamak için yarını bekleme, Al yaşamı kollarının arasına ve
sımsıkı sarıl. Yaşamdan yalnızca almak yerine,ona bir şeyler ver. Kısacası bütünüyle insan ol. Unutma, yaşam dokuması henüz tamamlanmamış, olağanüstü güzellikte bir duvar halısıdır vesana ait olan küçücük boşluğu yalnızca sen....

Bayrak

BAYRAK
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü
Kızkardeşimin gelinliği,
şehidimin son örtüsü.
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver!
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar!
Yurda, ay-yıldızının ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün
Gölgene sığındık. Ey şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı...Y
üksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,Senin dibinde öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, herşeyim;
Yer yüzünde yer beğen:
Nereye dikilmek istersen
Söyle seni oraya dikeyim!Arif Nihat ASYA

Güzellik

GÜZELLİGİN ON PAR'ETMEZ
Güzelliğin on par'etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa
Tabirin sığmaz kaleme
Derdin dermandır yareme
İsmin yayılmaz aleme
Aşıklarda meşk olmasa
Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk'olmasa
Güzel yüzün görülmezdi
Bu aşk bende dirilmezdi
Güle kıymet verilmezdi
Aşık ve maşuk olmasa
Senden aldım bu feryadı
Bu imiş dünyanın tadı
Anılmazdı VEYSEL

Güneş ve Kitap

GÜNEŞ ve KİTAP
Güneş Dünya'yıKitap insanı aydınlatır.
Güneş yeryüzünü,
Kitap insan yüreğini ısıtır.
Güneş geceyi yok eder,
Kitap kara düşünceyi.
Güneş 'siz tohum,çiçek,
Kitapsız gelecek olmaz.
Gelecekte hapishanelerin azalması
Kütüphanelerin çoğalması dileği ile
Okuyalım,Okumayı sevelim,diyorum.
(/Ekim 1995 )Nuray ZARALI

Öğretmenim

ÖĞRETMENİM
Ben gülüm sen bir bahçivan:
Çok açarsam eser senin,
Mis kokarsam hüner senin,Ama bir de soluverirsem
Günah senin, günah senin öğretmenim...
Ben tohumum, çiftçi sensin:
Çok sularsan ürün senin.
Bol olursam verim senin,
Ama bir de çürütürsen;
Hata senin, hata senin öğretmenim...
Ben elmasım, sarraf sensin;
Pırlantaysam emek senin,
Ama bir de parçalarsan
Kırık senin, kırık senin öğretmenim...
Ben boş defter, kalem sensin:Doğru yazsan, yarın senin,
Güzel yazsan, ikbal senin,
Ama bir de karalarsan
Vicdan senin, vicdan senin öğretmenim...Ben öğrenci, sen öğretmen,Başarırsam hüner senin,Kazanırsam zafer senin,
Ama bir de kaybedersem,
ok diyecek başka sözüm,
Yorum senin, yorum senin öğretmenim...
Hatice KÜLTÜRNot:1989 Yılında Türkiye Çocuk Dergisinin açtığı şiir yarışmasında birincilik ödülü kazana şiir.
ÖĞRENCİM

Unutmayalım Ki

Sevgisiz zeka, bizi küstah yapar.
Sevgisiz adalet, bizi dizginsiz yapar.Sevgisiz diplomasi, bizi iki yüzlü yapar.
Sevgisiz başarı, bizi kibirli yapar.
Sevgisiz zenginlik, bizi haris yapar.
Sevgisiz uysallık, bizi hizmetkâr yapar.
Sevgisiz yoksulluk, bizi mağrur, aksi yapar.
Sevgisiz güzellik, bizi gülünç yapar.
Sevgisiz kudret, bizi zorba, despot yapar
.Sevgisiz çalışma, bizi köle yapar.
Sevgisiz sadelik, bizi değersiz yapar.
Sevgisiz yasa, kural, bizi tutsak yapar.
Sevgisiz siyaset, bizi bencil yapar.
Sevgisiz inanç, bizi bağnaz yapar.
SEVGİSİZ HAYAT... ANLAMSIZDIR...

Yaşamak

Yaşamaya zaman ayırın..zaman bunun için yaratılmıştır.
Çalışmaya zaman ayırın..başarının bedeli budur.
Düşünmeye zaman ayırın..güçlü olmanın kaynağı budur.
Çevrenize nazik davranmaya zaman ayirin..mutluluğ a giden yol budur.
Etrafiniza bakmaya zaman ayırın..günler bencilliğinize yetmeyecek kadar kısadir.
Gülmeye zaman ayırın..ruhunuzun müziği budur.
Oynamaya zaman ayırın..zevklerin en büyüğüdür.
Terbiyeli olmaya zaman ayırın..insan olabilmenin sembolü budur.

Anlatamıyorum

ANLATAMIYORUM
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda; Dokunabilir misiniz, Göz yaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum
O.VeliKANIK
Hazırlayan:Nuray ZARALI

Kopya İsterdik

KOPYA İSTERDİK
Kavgayı,
bir ağacın yaprağına yazmak isterdik.Sonbahar gelsin yaprak kurusun diye
Öfkeyi;
bir bulutun üzerine yazmak isterdik.Yağmur yağsın bulut yok olsun diye.
Nefreti;
karların üzerine yazmak isterdik.Güneş açsın karlar erisin diye.
Ve dostluğu ve sevgiyiyeni doğmuş tüm bebeklerinyüreğine yazmak isterdik.
ONLARLA BÜYÜSÜN DÜNYAYI SARSIN DİYE...
Yılmaz GÜNEY

Yargılama

Tutkum sevmektir benim,
düpedüz ve yalın
Sevmek, acısını ve sevincini insanların
Yemin ederim, başka suçum yok, inanın
Demek sen insanları seviyorsun ha
Sanık! Kalk ayağa
Evet, şairim, şiir de yazıyorum, doğru
Vazgeçilmez tutkum, ödevim benim bu
Düşünmeye, yazmaya benim de hakkım yok mu?
Demek sen şiir de yazıyorsun ha
Sanık! Kalk ayağa

Yıkıldım, ezildim, acılar çektim gerçekten
Ne yaşamaktan korkum var, ne de ölmekten
Aydınlık yakın, ben umutluyum gelecekten
Demek sen hala yaşıyorsun ha
Sanık! Kalk ayağa
Seveceğim elbette,
yazacağım, yaşayacağım
Ayağa kalktım sayın yargıç
Ve hep böyle ayakta kalacağım
Ü.Yaşar OĞUZCAN

BİR KARDELEN MASALI

Bir varmış bir yokmuş, uzak ülkelerin birinde, dağların doruklarında güzeller güzeli Dağ Fulyası yaşarmış. Baharın ilk belirtileriyle uzun kar uykusundan uyanır, güneş sıcaklığını iyice hissettirmeye başladığı günlerde tomurcuklanır, yaz boyunca da çiçekleriyle çevresine bin bir renkler saçar, kokusu ile, güzelliği ile, güzelliğinden çok o mahcup saf duruşu ile herkesi kendine hayran bırakırmış.Doğa ananın da en sevgili yavrusu, her şeylerden sakınıp gözettiği en nadide çiçeği imiş bu Dağ Fulyası.En yakın arkadaşı Nergis'le sıcak yaz günleri boyunca gülüşürler, oynaşırlar, bütün doğayı neşeyle donatırlarmış. Fulyacık Nergis'ini çok sever bir dediğini iki etmezmiş. Elinden gelse tüm dünyasını Nergis'le paylaşmak istermiş. Nergis'te çok güzelmiş ama Fulya'nin saflığına karşı son derece kurnaz, işveli, cilveli, bir kızmış. Fulya'yı çok sever, onunla arkadaşlığını sürdürmek için kendini ona benzetmeye çalışır, ama içten içe de Fulya'nın herkes tarafından sevilmesine tahammül edemez, herkes kendini daha çok sevsin istermiş.Fulya'nın tüm çiçekleri sabırla dinleyip, hepsine yardım etmek istemesine, herkese çözüm getirmeye çalışmasına hayret edermiş. Çünkü, Nergis çiçek için doğadaki en önemli şey kendisiymiş, kendi duyguları kendi düşünceleri, herkesin, her şeyin üstündeymiş. Fakat Fulya'ya özel bir değer verir, onun hayranı olduğu saflığını korumak için olası tüm kötülüklerden sakınmak istermiş.Fulya ise hep tebessümle karşılarmış Nergis'i zira, Doğa annesinin de aynı koruyucu kollayıcı davranışlarına alışık olduğu için Nergis'e ayrıca çok güvenir, inanırmış.Bu arada aşağılarda , dağların, vadilerin ötesindeki ovalarda ise Bahar Rüzgârı yaşarmış...Bu rüzgârın en sevdiği iş, ovanın tüm çiçeklerine gezip gördüğü yerleri anlatarak onlara yeni heyecanlar, yeni ufuklar göstermek ve onların hayranlığını, sevgisini kazanmakmış. Birbirinden değişik ilginç öykülerle çiçeklerin gönlünü çelip en masum görüntüsünü takınırken hoş sesiyle onlara birbirinden güzel şarkılar söyler, eğlendirirmiş.Çiçekler kendilerinden geçip, hayranlıkla onu dinlerken, o fark ettirmeden çiçek tozlarını alıp koynunda gizlediği kutusuna atarmış. Bahar Rüzgârı, bu çiçek tozlarını karıştırıp bir gün kendine en güzel kokulu, en güzel renkli çiçeğini oluşturacağını hayal eder, yüreği bu hoş beklentiyle çarparmış. Fakat aldığı her çiçek tozundan sonra yine bir eksiklik hissedip daha güzel, daha ışışltılı, bin bir renkli, çok daha güzel kokulu çiçekler aramaya çıkarmış.Rüzgâr, bir gün yine bu amaçla ovadan ayrılıp vadiye doğru yola çıkmış. Vadiye geldiğinde birden çok farklı bir çiçek kokusu hissetmiş, etrafına bakınmış ama görememiş. Çünkü koku yukarılardan geliyormuş. Başını kaldırıp dağa doğru bakmış. Tepelere yaklaştıkça kokular daha da yoğunlaşırken içlerinden ayırt edici bir koku tatlı tatlı başını döndürüyor, onu daha yukarılara çekiyormuş. Sonunda onu görmüş. İlk önce heyecandan yanına yaklaşamayıp uzaktan seyre dalmış.Fulya çiçek olacaklardan habersiz pervasızca çevresindeki arkadaşlarıyla şakalaşıyor, çocuklar gibi neşeli kahkahalar atıyor, gülerken gözlerinin içi gülüyormuş. Rüzgâr nasıl olup da bugüne kadar çevresine eşsiz ışıltılıar saçan bu çiçeğin varlığından habersiz yaşadığına hayret etmiş.Hemen harekete geçmeye karar verip hafif hafif Fulya'nın etrafında esmeye başlamış. Bir yandan da bildiği en güzel şarkıları söylüyormuş. Fulya bu beklenmedik hoş esintiyi heyecanla karşılamış, kendine yeni ve çok farklı bir arkadaş edineceğini hissetmiş. Çünkü arkadaşı Dağ Rüzgârının keskin esintisine karşı Bahar Rüzgârı tatlı bir meltem edasıyla yapraklarını okşuyor, yıpratmadan dinlendiriyormuş.Güzeller güzeli çiçek, rüzgârın coşkulu, tutkulu heyecanlı sesini büyük bir hoşnutlukla dinlemeye koyulmuş...Rüzgar, Fulya'ya ovadaki güzellikleri, gezip gördüğü yerlerde duyup işittiği ve yaşadığı ilginç hikayelerini anlatırken onun da başını döndürüp çiçek tozlarını alacağı anı hayal ediyor ve yüreği bu anın heyecanı ile deli gibi çarpıyormuş. Fakat kendindeki bu yeni duygulara kendide şaşırıyor, Fulya çiçeğin tüm dünyasını merak ediyor, daha yakından tanımak için çırpınıyormuş. Bu nedenle çiçek tozlarını almak için biraz daha sabredip Fulya ile arkadaş olmaya karar vermiş.Rüzgâr, Fulya çiçeğin dünyasına girdikçe hayranlığı daha da büyümüş, onunla konuşmak, onun fikirlerini duymak, kendini dinlerken hüzünlü hikayelerde hemen buğulanıveren gözlerine dalıp gitmek, neşeli hikayelerde kahkahalarına karşılık vermek Rüzgarda tutkuya dönüşmüş.Fulya'nın kokusu renklerindeki saflık, konuşmalarında kendini hissettiren bilgeliğini, çocuksu ifade tarzı, hele sesindeki o içine işleyen ince tını bugüne kadar hiçbir çiçekte rastlayamadığı özelliklermiş.Fulya ise dinlediği o harika hikayelerle, kendini dünyanın her yerine götürdüğüne inandığı bu yeni arkadaşı yüzünden tüm arkadaşlarını ihmal etmeye başlamış. Zamanını hep Rüzgarla beraber geçirmek istiyormuş.Zira Rüzgâr öyle güzel konuşuyor ve o kadar çok şey biliyormuş ki, Fulya'nın dünyası yepyeni renklerle bezeniyormuş.Günler geceler boyu birlikte konuşmuşlar, gülmüşler, ağlamışlar. Bahar Rüzgârı Fulya'nın bütün güvenini kazanmış. Fulya bu arada Nergis'i ihmal etmemeye çalışıyor ona da Rüzgâr'ın anlattıklarını anlatıyor ve ikisini tanıştırırsa birlikte harika bir dünya kuracaklarını çok eğleneceklerini söylüyormuş.Nergis, Fulya'yı ilk kez bu kadar heyecanlı görüyor ve onu bu kadar etkileyen birini çok merak ediyormuş.Rüzgâr ise çiçek tozlarını aldığı takdirde Fulya'nin arkadaşlığını kaybedeceğini bildiğinden bu çok istediği, beklediği anı sürekli erteliyormuş. Fakat aklında da yaratacağı o muhteşem çiçek olduğundan dağdaki diğer çiçeklerle arkadaşlık kurup, onlara da aynı hikayeleri, aynı şarkıları anlatarak başlarını döndürüyor ve çiçek tozlarını alıp saklıyormuş.Bir gün Fulya, Rüzgâr'ın tüm yaptıklarını görmüş. Fakat çiçek tozlarını saklamasını anlayamamış. Zira çiçek tozları, çiçekler için hayati önem taşıyormuş.Tüm çiçek arkadaşlarının ertesi baharlarda yeniden canlanıp gün ışığına kavuşmaları için bu tozların yeniden toprağa düşmesi gerekiyormuş.Oysa rüzgâr onları kendine saklayarak çiçeklerin ömürlerini sona erdiriyormuş. Fulya çok üzülmüş, onun derin düşünceli hali Doğa annesini de endişelendirmiş. Bu arada Fulya, istemeyerek Bahar Rüzgârı'nı Nergis'lede tanıştırmış. Ama Nergis'in çok akıllı olduğunu ve Rüzgâr'ın büyüsüne kapılmayacağını düşünüyormuş.Oysa Rüzgâr, Nergis'in ışıltılı renklerini öyle bir övgülerle anlatmaya başlamış ki.. Hele Rüzgâr'ın şarkılarında ki, o heyecanlı sesi duyunca Nergis de tüm diğer çiçekler gibi büyülenmiş ve çiçek tozlarının gittiğinin farkına bile varmamış.Fulya büyük bir korku ve üzüntü ile olanları izliyormuş. Hemen evine dönüp Rüzgâr'a, evinin tüm kapı ve pencerelerini sıkı sıkıya kapatmış.Rüzgâr, Fulya'nın olanları gördüğünden habersiz, kendinden emin bir şekilde büyük bir kibir ve iki yüzlülükle Fulya'nın evinin önüne gelmiş. Her zamanki gibi ona ne eşsiz bir çiçek olduğunu, kokusuyla onu büyülediğini, çok uzaklardan bu koku ile kendisini çekip getirdiğini en etkileyici sesi ile söylemeye başlamış.Fulya çok büyük üzüntüler içinde perdenin arkasından sessizce Rüzgâr'ın anlattıklarını dinliyormuş. Rüzgâr, kapıların açılmayışına anlam verememiş. Tekrar Fulya'ya ne kadar çok değer verdiğini söyleyip en hüzünlü sesiyle ona şarkılar söylemeye devam etmiş.Fulya, gözyaşları içinde kapılarını açmadan Rüzgara her şeyi gördüğünü ve yaptıklarını çok yanlış bulduğunu, çiçeklerin yaşamlarının sürekliliği içine tozlara ihtiyacı varken kendisinin büyük bir duyarsızlıkla, her şeyi önceden planlayarak tozları çaldığını söylemiş.Rüzgâr, Fulya'nın tepkisini çocukça ve anlamsız bulmuş. O tozlara kendi mükemmel çiçeğini yaratmak için ihtiyacı olduğunu Fulya'ya anlatmaya çalışmış ama Fulya onun yaptıklarını asla anlayamayarak bencillikle suçlayınca büyük bir kızgınlıkla oradan uzaklaşmış.Nergis ise olanlardan habersiz Rüzgârla arkadaşlığına devam ediyormuş. Rüzgâr kendi mükemmel çiçeği için sakladığı tozları arasında Fulya'nın eksikliğini içinde duyarak, kutusunu açmış, bir daha ki bahara kendi muhteşem çiçeğini oluşturmak amacıyla çiçek tozlarını toprağa serpmek istediğinde birde ne görsün tozların hepsi kutunun içinde günlerce havasız kalmaktan bozulup küflenmişRüzgâr, her çiçek tozunun kendi doğal ortamı içinde sadece ait olduğu çiçek olarak yaşayabileceğini çok geç anlamış. Yinede büyük bir kibirle doğanın kanunlarına karşı geldiğini binlerce çiçeğe sonbaharı yaşattığını görmezden geliyor, diğer yandan içinde Fulya'nın yokluğundan kaynaklanan büyük bir boşlukla tüm hedef ve amaçları tükenmiş bir şekilde avare esip duruyormuş...Fulya, gördüklerine yaşadıklarına dayanamıyor büyük acılar çekiyormuş. Hele bir dahaki baharda hiçbir arkadaşının olamayacağını düşündükçe, Nergis'inin bile Rüzgâra kapılıp gittiğini görmek, onu kaybettiğini bilmek Fulya'nin büyük üzüntülerle hastalanmasına neden olmuş.O incecik zarif boynu bükülmüş, günden güne sararıp solmuş. Doğa anne üzüntüsünden ne yapacağını bilemiyor en değerli yavrusunun gözünün önünde eriyip gitmesini, hastalıktan ölecek hale gelmesini önleyecek çareler arıyormuş. En sonunda aklına çok güzel bir fikir gelmiş. Hemen Dağ Fulyası'ın yanına gelerek, onun vaktinden çok önce uyumaya başlaması gerektiğini söylemiş. Fulya çiçek derin üzüntülerle minicik yüreği çok yorgun olduğundan henüz daha bahar aylarında olmasına rağmen annesinin kollarında kolayca uyumuş..Günler haftalar aylar boyunca hiç uyanmamış..Böylece tüm yaz ve sonbahar aylarını uykuda geçiren Fulya bir gün kulağında Doğa annesinin tatlı mırıltılarını duyarak gözlerini açmış. Yüreğinin nedenini henüz bilemediği büyük bir huzur ve mutluluk ile dolu olduğunu hissediyormuş. Gördüklerini anlamaya çalışıyor, muazzam bir beyazlığın ortasında gözleri kamaşıyormuş. Adeta tüm evren, bu güzel ve cesur çiçeğin yüreğini huzurla doldurmak istercesine büyük bir sessizlik içindeymiş.Karların Prensi ise büyük bir şaşkınlıkla kardan pelerinin altından adeta yüreğini delip çıkan bu çiçek karşısında nefesi tutulmuş, gözlerine inanamayarak bu güzel çiçeğin yaşama yeniden gülümsemesini izliyormuş.Hayatında ilk kez böylesine güzel bir çiçekle karşılaşmış. Zaten zavallıcık hayatı boyunca hiç çiçek bile göremiyormuş ki, kış boyunca doğadaki tüm canlılar kış uykusuna yatar, her yer derin bir sessizliğe gömülürmüş.Fulya da doğaya böylesine muazzam güzellikler veren ve büyük bir huzur içinde uyumasını sağlayan karlar prensine mutlulukla gülümsüyormuş.Tüm ruhu ve incecik zarif gövdesi ile sadece karlar prensine yönelmiş, gözleri sadece onu görsün, yüreği sadece onu duysun istemiş.İşte; o günden beri tüm doğa, Dağ Fulyasına KARDELEN demeye başlamış.

BİRŞEY ÖĞRENDİM

Yaş 5
Anne ve babamın birbirlerine bağırmalarının beni ne kadar korkuttuğunu öğrendim.
Yaş 7
Meşrubat içerken gülersem içtiğimin burnumdan geleceğini öğrendim.
Yaş 12
Bir şeyin değeni anlamanın en iyi yolunun bir süre ondan yoksun kalmak olduğunu öğrendim.
Yaş 13
Annemle babamın el ele tutuşmalarının beni daima mutlu ettiğini öğrendim.
Yaş 15
Bazan hayvanların, kalbimi insanlardan daha fazla ısıttığını öğrendim.
Yaş 18
İlk gençlik yıllarımın keder, şaşkınlık, ıstırap ve aşktan ibaret olduğunu öğrendim.
Yaş 24
Aşkın kalbimi kırabileceğini ama buna değer olduğunu öğrendim.
Yaş 33
Bir arkadaşı kaybetmenin en kolay yolunun ona odünç para vermek olduğunu öğrendim.
Yaş 36
Önemli olanın başkalarının benim için ne düşündükleri değil, benim kendi hakkımda ne düşündüğümün olduğunu öğrendim.
Yaş 38
Eşimin beni hala sevdiğini, tabakta iki elma kaldığında küçüğünü almasından anlayabileceğimi öğrendim.
Yaş 41
Bir insanın kendine olan güveninin, başarısını büyük oranda belirlediğini öğrendim.
Yaş 44
Annemin beni görmekten her seferinde sonsuz mutluluk duyduğunu öğreneceğim.
Yaş 46
Yalnızca minik bir kart göndererek bile birinin gönlünü aydınlatabileceğimi öğreneceğim.
Yaş 49
Herhangi bir işi yaptığımdan, daha iyi yapmaya çalıştığımda, O işin bir şölene ve sonucunun da başarıya dönüştüğünü öğreneceğim.
Yaş 50
Sevgi, evde üretilmemişse, başka yerde öğrenmenin çok güç olabileceğini öğreneceğim.
Yaş 53
İnsanların bana, izin verdiğim biçimde davrandıklarını öğreneceğim.
Yaş 55
Küçük kararları aklımla, büyük kararları ise kalbimle almam gerektiğini öğreneceğim.
Yaş 64
Mutluluğun parfüm gibi olduğunu, kendime bulaştırmadan başkalarına veremeyeceğimi öğreneceğim.
Yaş 70
İyi kalpli ve sevecen olmanın, mükemmel olmaktan daha iyi olduğunu öğreneceğim.
Yaş 82
Sancılar içinde kıvransam bile başkalarına baş ağrısı olmamam gerektiğini öğreneceğim.

Yaş 95
Öğrenmem gereken daha pek çok şeyler olduğunu öğreneceğim

Çiçek ve Su

Günün birinde bir çiçekle su karşılaşır ve arkadaş olurlar. İlk önceleri güzel bir arkadaşlık olarak devam eder birliktelikleri, tabii zaman lâzımdır birbirlerini tanımak için. Gel zaman, git zaman çiçek o kadar mutlu olur ki, mutluluktan içi içine sığmaz artık ve anlar ki, su'ya aşık olmuştur. İlk kez aşık olan çiçek, etrafa kokular saçar, "Sırf senin hatırın için ey su" diye... Öyle zaman gelir ki, artık su da içinde çiçeğe karşı birşeyler hissetmeye başlamıştır. Zanneder ki, çiçeğe aşıktır ama su da ilk defa aşık oluyordur. Günler ve aylar birbirini kovalalar ve çiçek acaba "Su beni seviyor mu?" diye düşünmeye başlar. Çünkü su, pek ilgilenmez çiçekle... Halbuki çiçek, alışkın değildir böyle bir sevgiye ve dayanamaz. Çiçek, suya "Seni seviyorum der. Su, "Ben de seni seviyorum" der. Aradan zaman geçer ve çiçek yine "Seni seviyorum" der. Su, yine "Ben de" der. Çiçek, sabırlıdır. Bekler, bekler, bekler... Artık öyle bir duruma gelir ki, çiçek koku saçamaz etrafa ve son kez suya "Seni seviyorum." der. Su da ona "Söyledim ya ben de seni seviyorum." der ve gün gelir çiçek yataklara düşer. Hastalanmıştır çiçek artık. Rengi solmuş, çehresi sararmıştır çiçeğin. Yataklardadır artık çiçek. Su da başında bekler çiçeğin, yardımcı olmak için sevdiğine... Bellidir ki artık çiçek ölecektir ve son kez zorlukla başını döndürerek çiçek, suya der ki; "Seni ben, gerçekten seviyorum." Çok hüzünlenir su bu durum karşısında ve son çare olarak bir doktor çağırır nedir sorun diye... Doktor gelir ve muayene eder çiçeği. Sonra şöyle der doktor: "Hastanın durumu ümitsiz artık elimizden birşey gelmez." Su, merak eder, sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalık nedir diye ve sorar doktora. Doktor, şöyle bir bakar suya ve der ki: "Çiçeğin bir hastalığı yok dostum... Bu çiçek sadece susuz kalmış, ölümü onun için" der. Ve anlamıştır artık su, sevgiliye sadece "Seni seviyorum" demek yetmemektedir...

ŞAH ve PİYON

Bazen hayatımıza giren öyle insanlar olur ki; onların belli amaca hizmet etmek, bize bir ders vermek, kim olduğumuzu ya da olmak istediğimizi bulmamıza yardım etmek için bizimle olduklarını yüreğimizin derinliklerinde hissederiz.Bu insanların kim olacağını asla önceden kestiremezsiniz;belki oda arkadasınız,komşunuz,uzun zamandır görmediğiniz bir arkadasınız,sevgiliniz ya da belki de sadece göz göze geldiğiniz bir yabancı...Her kim olursa olsun,o kader anında hayatınızın bir biçimde etkileneceğini bilirsiniz.Bazen de hayatınızda öyle olaylar yasarsınız ki;o anda bu olaylar size korkunç, acı dolu, haksız gibi görünür.Ancak fırtına dindikten sonra; bütün bu olayların üstesinden gelmemiş olsaydınız,asla potansiyelinizin,gücünüzün,azminizin ve yürekliliğinizin farkına varamayacağınızı anlarsınız...Eğer biri sizi kırar, ihanet eder ya da üzerse, size güveni ve kalbinizi açtığınız birine karşı dikkatli olmayı öğrettikleri için onları affedin.Eğer biri sizi severse, siz de bunun karşılığında onu koşulsuz sevin;sadece onlar sizi sevdiği için değil,size sevmeyi ve onlar olmadan göremeyeceğiniz ya da hissedemeyeceğiniz şeylere kalbinizi ve gözlerinizi açmanızı öğrettikleri için.Her anın değerini bilin ve belki de tekrar yasayamayacağınız bu andan alabileceğiniz en fazla şeyi almaya bakın.Daha öncehiç konuşmadığınız insanlarla konusun,onları dinleyin,aşık olun, zincirlerinizi kırın ve gözünüzü zirveye dikin. Başınızı dik tutun, çünkü bunun için her türlü hakkınız var. Kendinize büyük bir insan olduğunuzu tekrarlayın ve kendinize inanın.Eğer kendinize inanmazsanız,hiç kimse size inanmaz.Hayatinizi nasıl istiyorsanız öyle şekillendirebilirsiniz. Kendi özgün yaşamınızı yaratın, dışarı çıkın ve onu yaşyın!"UNUTMAYIN;OYUN BİTTİĞİNDE ŞAH VE PİYON AYNI KUTUYA KONULUR......!!!!!

AŞ,DOSLUK,GÜVEN

Bir zamanlar üç arkadaş varmış... Aşk, Dostluk ve Güven... Üçü bir arada olduğunda harikaymış her şey... Gün gelmiş aşkın işi çıkmış...Dostlarından ayrılmadan önce söz vermiş onlara.Beni özlediğinizde gelin demiş; uzaklarda olmayacağım.Nerde gözleri arzuyla dolu birbirlerine bakan bir çift görürseniz ben ordayım.Ve ayrılmış yanlarından...Peki demiş Dostluk Güvene;madem öyle ben de yoluma düşeyim... Görev çağırır...Ama merak etme, nerde birlikte ağlayan iki insangörürsen işte beni orada bulursun...Güven ağzını açmış veda etmek için ama dostluk ayrılmış arkadaşının yanından onun son sözünü dinlemeden...Ve gitmiş uzaklara...Güven sessizce içinden geçirmiş elinde olmadan... "BENİ KAYBEDERSENİZ BİR DAHA ASLA bulamazsınız..."

ATATÜRK

Atatürk önderimiz
Onunla dolu kalbimiz.
Seninle ilgili,
Silinmez hiçbir iz.......

ÇOÇUKÇA

Annemin çok işi var,
Babamın da.
Her işi yapmaya zamanı var
Anamın babamın.
Bir tek beni sevmeye
Zamanları yok onların...
(Ocak-1999) Nuray ZARALI

Ders Verici Şiir

Söylediklerinize dikkat edin düşüncelere dönüşür...
Düşüncelerinize dikkat edin duygularınıza dönüşür...
Duygularınıza dikkat edin davranışlarınıza dönüşür...
Davranışlarınıza dikkat edin alışkanlıklarınıza dönüşür...
Alışkanlıklarınıza dikkat edin değerlerinize dönüşür...
Değerlerinize dikkat edin karakterinize dönüşür...
Karakterinize dikkat edin kaderinize dönüşür.......

8 Nisan 2008 Salı

Deyimler (eş sesli)

Ecel Beşiği=Ecel Teri Dökmek

Dağ Adamı=Dağa Çıkmak

Haber Geçmek=Haber Uçurmak

Şaka Götürmemek=Şaka Kaldırmamak

Faka Basmak=Faka Bastırmak

Temel 'in Kaynanası

Temel bir gün kahveye girmiş. Üstü başı yırtıkmış. Ne oldu diye sormuşlar. -Temel: "Kaynanamı gömdük."diye cevap vermiş. - Kahvedekiler: "İyi de bu halin ne?" -Temel: "Biraz direndi de."

Şakayı Sevmem

Nasrettin hoca pazarda dalgın yürüyormuş.etrafındaki esnafları seyrediyor.bu sırada ensesine bir tokat geliyor. Hoca tökezlemiş bir kaç adım sendelemiş neyse toparlanıp sinirli bir şekilde arkasını dönmüş. Bir bakmış ki hocanın 2 katı hayvan gibi bir adam. Hoca durmuş bir yutkunmuş önce,sonra: - bana senmi vurdun? demiş adama. Adam: - ben vurdum ne olacak demiş. Hoca: - sakadan mı vurdun ciddiden mi? demiş Adam: - ciddi vurdum napacan?! Hoca: - Aman aman, öyle olsun... Cunku şakadan hiç hoşlanmam da .

Nasrettin Hoca'nın Hanımı

Nasrettin Hoca'ya dert yanıyorlar: __Yahu Hoca senin hanım çok geziyor. Hoca:Olur mu canım? O kadar gezse arada bir bizim eve de uğrar.

5 Nisan 2008 Cumartesi

DEV DENİZ CANLILARI

Araştırmaya öncülük eden gemi olan Aurora Australis’de görevli Avustralyalı bilim adamı Martin Riddle, büyüklüğün Antarktika sularında çok sık görülen bir durum olduğunu ifade ederek, gezileri sırasında büyük kurtlar, devasa kabuklular ve yemek tabağı büyüklüğünde deniz örümcekleri topladıklarını söyledi. Riddle, bazı bölgelerin her santimetresinin canlılarla dolu olduğunu, bazı yerlerde ise buzdağlarının sürtünmesi nedeniyle derin yarıklar ve oyuklar oluştuğunu kaydetti. Avustralya Antarktika Bürosu tarafından düzenlenen geziye katılan bilim adamlarının Antarktika sularında çevresel değişiminin etkilerinin ne olduğunu, atmosferdeki karbondioksit seviyesinin artmasının nedeni olan okyanus asitlenmesinin deniz organizmalarının büyümesini nasıl zorlaştırdığını ve gelişimini nasıl yavaşlattığını anlamayı hedefledikleri bildirildi.
Geziye katılan Aurora Australis, Fransız L’Astrolabe ve Japon Umitaka Maru gemilerinin Avustralya’nın Tazmanya adasına, güverteleri bilinmeyen deniz canlılarıyla dolu olarak demirledikleri belirtildi. Bazı canlıların deniz yüzeyinin 200 ila 1400 metre altında bulunduğu ve ağırlıklarının 30 kilograma kadar çıktığı, yüzde 25’ininse daha önce bilinmediği kaydedildi. Umitaka Maru gemisinin sayım projesi başkanı Graham Hosie, araştırmanın, hangi türlerin Antarktika çevresine uyum sağladığını anlama açısından bilim adamlarına yardımcı olacağını söyledi. Hosie, toplanan canlıların türünün tespit edilebilmesi için doku örnekleri ve DNA şifrelerinin dünyadaki üniversiteler ve müzelere gönderileceğini belirterek, yakaladıkları canlıların tamamının teşhis edilemediğini, aralarında yeni türlerin bulunma olasılığının yüksek olduğunu kaydetti.

IŞIK VE IŞIK KAYNAKLARI

Işık ve Işık Kaynakları Uçak veya helikopterlerin pilotları, geceleyin hava karanlık olduğu içinyüksek yapıları göremeyebilirler. Bu nedenle erici, cami, köprü, gökdelen,kule gibi yapıları üstünde uyarıcı ışık bulunur. Bu ışık genellikle kırmızı renkte olup sürekli yanıp söner. Bu sayede pilotlar yüksek yapıları fark ederler ve olası kazalar önlenmiş olur.Görebilmek İçin Işık Gerekli Midir? Gündüz, Güneş Dünya’mızı aydınlatır. İnsanlar günlük aktivitelerini aydınlık bir ortamda yerine getirirler. Akşam, Güneş’in batmasıyla ortam karanlık bir örtüye bürünür .Evlerde ve sokaklarda ışıklar bir bir yanmaya başlar. Seyir halindeki taşıtlar önlerini görebilmek için farlarını yakarlar.İnsanlar spor karşılaşmalarını seyretmekten büyük zevk alırlar. Ancak insanların işleri gündüz yoğundur. Bunun yanında özellikle yaz aylarında gündüzleri hava oldukça sıcaktır. Bu nedenle günümüzde önemli futbol maçları geceleri yapılmaktadır.Maçların geceleri kolayca oynanması ve insanların rahatlıkla görebilmesi için aydınlatma araçları kullanılır. Bu aydınlatma araçları stadın her yerinin görülebilmesini sağlayacak kadar yüksek şiddette ışık verir.Bir Maçın Öyküsü 18 Eylül 2001 gecesi Şampiyonlar Ligi’nde Fenerbahçe ve Barcelona (Barselona) karşı karşıya geldi. Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda oynanan futbol maçının 70. dakikasında elektrikler kesildi. Elektriklerin kesilmesiyle stadyumu aydınlatan bütün ışıklar söndü ve stat bir anda kapkaranlık oldu. Karanlıkta hakemler, futbolcular ve seyirciler hiç bir şey göremedikleri için hakem oyunu durdurdu. Her iki takım oyuncuları ve hakemler soyunma odalarına gittiler.Elektrik kesintisinin şehir cereyanındaki bir arızadan kaynaklandığı açıklandı. Bu elektrik kesintisinden dolayı maç, 25 dakikalık beklemenin ardından tekrar başladı. Maçın kalan süresi aydınlık bir ortamda tamamlandı.Işıksız Görmeyi Dene Deneyi (2 kişi veya daha fazla kişi gerektirir.) Malzemeler: Büyükçe bir kutu ,Kalemlik ,Suluk ve başka eşyalar.Yanınızdaki kişi veya siz odadan çıkın. Getirdiğiniz kutunun içine bu eşyalardan birini koyun. Kutuda koyduğunuz cismin tam karşısına bir delik açtıktan sonra odadan çıkan kişiyi çağırın. Arkadaşınızdan kutudaki delikten içeri bakmasını ve kutuda ne olduğunu söylemesini isteyin. Kutunun kapağını yavaşça açıp içine ışık girmesini sağlayın. Her aşamada arkadaşınızdan kutuda ne olduğunu söylemesini isteyin. Bunu başka eşyalarla tekrarlayın.Yaptığınız bu deneyde de görüldüğü gibi karanlık ortamlarda net bir şekilde göremeyiz. Görebilmek için ışığa ihtiyacımız vardır. Gece yolculuk yapan araçlar önlerini görebilmek için farlarını yakarlar. Evlerimizde geceleri lambaları yakarak işlerimizi daha rahat yaparız. Sürücüler sürücüler karanlıkta daha iyi görebilmek için otomobillerinin farlarını açarlar. Böylece görmeyi ve görülmeyi sağlamış olurlar.Sokak lambaları geceleri sokakları aydınlatır; elektrikler kesilip sokak lambaları yanmayınca önümüzü bile göremeyiz. Işığın insan yaşamındaki önemini biliyorsunuz. Işığın çok büyük önemi olmasına rağmen bazı durumlarda zararları da olabilir. Örneğin, fazla ışıkta gözlerimiz kamaşır ve rahatsız oluruz. Çünkü ışığın şiddetli olduğu ortamlarda gözlerimizi olumsuz etkiler. Örneğin, Güneş’e çıplak gözle bakmamız göz sağlığımız için sakıncalıdır.

MATEMATİK

1. Betül ’e öğretmeni, sınıf kitaplığında kaç kitap olduğunu sordu. Betül kitapları saydığında yaklaşık 70 kitap var dedi. Betül, kitapların sayısını en yakın onluğa yuvarladığına göre; kitaplıkta en az kaç kitap olabilir?
A) 63
B) 64
C) 65
D) 66

2. Bir bölme işleminde bölüm 23, bölen 4, kalan 3 ise bölünen sayı kaçtır?
A) 92
B) 95
C) 96
D) 73

3. - tek doğal bir sayıdır.- 20 x 4 ten küçüktür.- 55 + 23 ten büyüktür.Yukarıdaki bilgilere göre verilen sayı hangisidir?
A) 80
B) 81
C) 78
D) 79

4. “3 - 5 - 8 - 10 - 13 - 15 - …. - 20 - 23 - …. - 28” örüntüsünde boş yerlere sırasıyla hangi sayılar gelmelidir?
A. B. 18-22 C. 18-25
A) 17 - 19
B) 18 - 22
C) 18 - 25
D) 25 - 18

5. Aşağıda bir okulda başlatılan yardım kampanyasına sınıfların katkıları verilmiştir. 1. Sınıf: 423 YTL - 2. Sınıf: 243 YTL - 3. Sınıf: 324 YTL 4. Sınıf: 432 YTL - 5. Sınıf: 342 YTL Sınıfların yardıma katkılarının büyükten küçüğe sıralanışı hangi seçenekte verilmiştir.
A) 432>423>342>324>243
B) 432<423<324<342<243
C) 243>324>342>324>432
D) 423>432>342>324>243

6. 496 sayısı için aşağıdakilerden hangisini söyleyemeyiz?
A) Yüzler basamağı ile birler basamağı değerleri toplamı 416’dır.
B) Üç basamaklı çift doğal sayıdır.
C) Sayı değerleri toplamı 19’dur.
D) Basamak değerlerinin toplamı 496'dır.

7. Ayşe elindeki 23 düzine kalemi arkadaşlarına hediye ediyor. Ayşe arkadaşlarına kaç kalem dağıtmıştır?
A) 267
B) 276
C) 230
D) 297


8. Bir bakkal fırından 25 Ykr'ye aldığı ekmeği 30 YKr'ye satıyor. Günde 350 ekmek satan bu bakkal kaç YTL kâr eder?KÂR: Alış fiyatı ile satış fiyatı arasındaki farktır.
Cevabım :


9. Biz dört kardeşiz. En büyüklerimiz 15 yaşındadır. Her bir kardeş arasında da 2 yaş fark vardır. Acaba bizim yaşlarımızın toplamı kaçtır?
Cevabım :


10. 7 x 4 = 28 28 x 30 = 840 işlemine uygun bir problem yazınız.
Cevabım :


TEST 15

1. Mustafa Kemal aşağıdaki okullardan hangisinde öğrenim görmedi?
A) İstanbul Askeri Lisesi
B) Manastır Askeri Lisesi
C) Harp Akademisi
D) Mahalle Mektebi

2. Uğur, arkadaşı yere düştüğünde onun yanına giderek ayağa kalkmasına yardım etti. Sizce bu davranış nasıl adlandırılır?
A) kahramanlık
B) saygı
C) bencillik
D) yardımseverlik

3. Sevinç, korku, öfke birer …………………dur. Tümcesi aşağıdaki sözcüklerden hangisi ile tamamlanırsa doğru olur?
A) görev
B) duygu
C) Hoşgörü
D) düşünce

4. Kendisine şaka yapılmasını istemeyen biri, başkalarına şaka yapmaktan geri durmamaktadır. Bu davranışı gösteren kişi nasıl değerlendirilmelidir?
A) Başkalarına saygısı olmayan bir insandır.
B) Duyarlı bir insandır.
C) Başkalarına saygılı davranan biridir.
D) Yardım sever biri.

5. Bir sorunla karşılaştığımızda izlememiz gereken en doğru yol aşağıdakilerden hangisidir?
A) Karamsarlığa kapılmalıyız.
B) Çözüm yollarını düşünmeliyiz.
C) Sorun yokmuş gibi davranmalıyız.
D) Oturup ağlamalıyız.
6. Aşağıdakilerden hangisi nezaket ifadesi değildir?
A) İyi akşamlar.
B) Nasılsın?
C) Versene şunu!
D) Teşekkür ederim

7. Aşağıdakilerden hangisi fiziksel ihtiyaçlarımızdan biri değildir?
A) yemek
B) sevgi
C) banyo
D) diş fırçalama

8. Aşağıdakilerden hangisi bir kişinin hayatını sağlıklı ve iyi bir şekilde sürdürebilmesi için yaptığı kişisel bakımlardan biridir?
A) Yemek öncesi ve sonrası ellerlini su ve sabunla yıkamak
B) Derslerine düzenli olarak çalışmak
C) Arkadaşlarıyla iyi geçinmek
D) Ailesi ile birlikte hoşça vakit geçirmek.

9. Osmanlı Devletini yöneten kişilere ne denirdi?
A) Cumhurbaşkanı
B) Başbakan
C) Kral
D) Padişah

10. Bayrak neyin sembolüdür?
A) renklerin
B) kurtuluş savaşının
C) bağımsızlığımızın
D) Atatürk'ün

20 Mart 2008 Perşembe

Yeşim Taşları

YEŞİM TAŞLARI Genç bir adam, değerli taşlara ilgi duyarmış ve mücevher ustası olmaya karar vermiş. "Bu mesleği yapacaksam, iyi bir mücevher ustası olmalıyım" diye düşünmüş ve ülkedeki en iyi mücevher ustasını aramaya başlamış. Sonunda bulmuş,yanına varmış, bir süre bekledikten sonra usta tarafından kabul edilmiş. "Anlat, dinliyorum" demiş usta. Genç adam anlatmaya başlamış; taşlara ilgi duyduğunu ve iyi bir mücevher ustası olmaya karar verdiğini heyecanla anlatmış. Yaşlı usta sesini çıkarmadan genç adamı dinlemiş, sözleri bitince de ona bir taş uzatmış, "Bu bir yeşim taşıdır" dedikten sonra genç adamın avucuna taşı bırakmış ve avucunu kapatmış. "Avucunu aynen böyle kapalı tut ve bir yıl boyunca hiç açma. Bir yıl sonra tekrar gel. Haydi şimdi güle güle" demiş ve şaşkın genç adamı öylece bırakıp kalkmış, odadan çıkmış.Genç adam evine dönmüş, kendisini merakla bekleyen annesiyle babasına neler olduğunu anlatmış. Anlattıkça da kendisine çok anlamsız gelen bu hareketi ve soğukkonuşması nedeniyle kızdığı ustaya olan öfkesi artıyormuş. Günler geçmeye başlamış. Genç adam sürekli söyleniyor ama avucunu hiç açmıyormuş."Nasıl böyle budalaca bir şey yapmamı ister. Bir de ülkenin en iyi mücevher ustası olacak. Bu saçmalığa bir yıl boyunca nasıl katlanacağım, böyle bir eziyetle nasıl yaşarım. Bu ne biçim ustalık. Ustalık kaprisi yapacaksa, bari başından yapmasaydı." diye devamlı söyleniyor, her önüne gelene ustadan yakınıyor ama avucunu hiç açmıyormuş. Avucu kapalı uyuyor, bütün işlerini diğer eliyle yapıyormuş. Ve bu duruma da giderek alışmaya, diğer elini çok rahat kullanmaya başlamış. Uyurken de yanlışlıkla avucu açılıp taş düşmesin diye hep yarı uyanık uyuyormuş.Böylece bir yıl geçmiş, her günü zorluklarla dolu, her gecesi de yarım uykuyla yaşanmış bir yılı tamamlamış. Ve o gün gelmiş. Genç adam tam bir yıl sonra, büyük ustanın karşısına çıkmış. Usta bir süre beklettikten sonra yanına gelince, genç adam ne kadar saçma bulursa bulsun, bu sınavı başarıyla tamamlamış olmanın verdiği gururla elini uzatmış, avucunu açmış."İşte taşın" demiş, "Bir yıl boyunca avucumda taşıdım, şimdi ne yapacağım?" Yaşlı usta sakin bir sesle cevap vrmiş: "Şimdi sana bir başka taş vereceğim, onu da aynı şekilde bir yıl boyunca avucunda taşıyacaksın." Bu söz üzerine genç adam bütün sükunetini kaybetmiş, bağırıp çağırmaya başlamış. Yaşlı ustayı bunaklıkla, delilikle suçlamış, mücevher ustalığını öğrenmek için gelen genç bir insana böyle eziyet ettiği için, hasta olduğunu bağıra çağıra söylemiş. Genç adam bağırıp çağırırken, yaşlı usta ona hissettirmeden birtaşı avucuna sıkıştırmış. Öfkeden yüzü kıpkırmızı genç adam, bir yandan bağırıp çağırırken avucundaki taşı hissetmiş. Durmuş, taşı biraz daha sıkmış ve heyecanla konuşmuş: "BU TAŞ, YEŞİM TAŞI DEĞİL USTA!"Öğrenmek için zaman gerekir, sabır gerekir, ustaları izlemek gerekir. Dünya hızlandıkça zaman kısalabilir ama öğrenmenin esası değişmez.

Görmesini Bilen Gözler

Küçük kız, kendini bildiği günden beri annesinden büyük bir şefkat görmüş ve ondan duyduğu sözlerle, pamuk prensesten daha güzel olduğuna inanmıştı.
Ona göre; nur yüzlü ve badem gözlüydü. Bir tanecik yavrusuydu her zaman. Ama ilk okula başlayınca işler değişti. Arkadaşları onun hiç de güzel olmadığını, hatta çirkin bile sayıldığını söylemekteydi. Küçük kız, ilk önceleri onlara inanmadı çünkü herkes birbirini kıskanıyordu. Ama bir kaç yılda gerçeklerle yüzleşti.Annesinin bir pamuğa benzettiği yüzü, çiçek bozuğu bir cilde sahipti. "Badem" dediği gözleri ise şaşıydı.
Vücudu da bir serviyi andırmıyordu. Demek ki, annesi onu aldatmış ve yıllar yılı çekinmeden yalan söylemişti.

Genç kızın anne sevgisi, kısa bir süre sonra nefrete dönüştü. Evlenme çağına gelmiş olmasına rağmen yüzüne akan yoktu. Üstelik de gözleri, bütün tedavilere rağmen düzelmiyordu. Genç kız, doktorların gizlice yaptığı konuşmalardan kör olacağını anladığında çılgına döndü ve kendisini hâlâ çocukluk yıllarındaki ifadelerle seven annesinin bu yalanlarına dayanamayıp evi terk etmeye karar verdi. Fakat annesi, uzak bir yerde iş bulduğunusöyleyerek ondan önce davrandı ve kazandığı paraları bir akrabasına gönderip, kızına bakmasını rica etti.
Genç kız bir süre sonra görmez oldu. Karanlık dünyasıyla baş başaydı. Bu arada annesini hiç merak etmiyordu.Yalancıydı annesi, ölse bile bir kayıp sayılmazdı.Bir gün doktorlar, uygun bir çift göz bulduklarını
söyleyerek kızı ameliyat ettiler.
Ancak o, gözünü açtığında yine aynı yüzü görmekten korkuyordu. Fakat kör olmak zordu. En azından kimseye yük olmazdı. Genç kız, ameliyat sonunda aynaya baktığında, müthiş bir çığlık attı. Karşısında bir dünya güzeli vardı.


Gerçekten de harika bir kızdı gördüğü. Yüzündeki bozukluklar tamamen kaybolmuştu. Çok kemerli olan burnu düzelmis, kepçe kulakları normale dönmüş ve yaban otlarını andıran saçları, dalga dalga olmuştu. Genç kız, yanındaki yaşlı doktora sevinçle sarılarak:"Sanki yeniden dünyaya geldim!" dedi. "Yüzümde hiçbir çirkinlik kalmamış, estetik ameliyatı siz mi yaptınız?"
Yaşlı doktor: "Böyle bir ameliyat yapmadık kızım!."diye gülümsedi. Annenin bağışladığı gözleri taktık. Sen, onun gözünden gördün kendini!."


Cüneyd Suavi

13 Mart 2008 Perşembe

Sosyal Bilgiler Testi

1. Aşağıdakilerden hangisi bütçenin ne olduğunu ifade eder?
A) Gelirle giderin dengelenmesi
B) Zorunlu harcamaların belirlenmesi
C) Gelirin ne kadar olduğunun belirlenmesi
D) Giderin ne kadar olduğunun belirlenmesi


2. Aşağıdakilerden hangisinin zorunlu ihtiyaçlarımızın sıralamasında, en sonda yer aldığı söylenebilir?
A) gıda maddeleri
B) giyim
C) eğitim
D) eğlence

3. "Ayağını yorganına göre uzat." atasözü aşağıdakilerden hangisini ifade eder?
A) Gelirimize göre para harcamalı.
B) Pahalı şeyler almamalı.
C) Ayakkabılarımızı dikkatli kullanmalı.
D) Ucuz olan ürünü tercih etmeli.

4. Turizmde gelişmiş olan bölgeler ve bazı merkezler, giderek birer ticaret merkezi haline gelmektedir.Aşağıdakilerden hangisi buna örnek teşkil etmez?
A) Antalya
B) Marmaris
C) Ankara
D) Bodrum

5. TSE damgası neyi göstermez?
A) Ürünün kaliteli olduğunu.
B) Ürünün yeni üretildiğini.
C) Ürünün standartlara uygun olduğunu
D) Türk standartlarınca onaylandığını
.
6. Aşağıdakilerden hangisi doğru değildir?
A) Alışverişin sonunda mutlaka fiş yada fatura almalıyız.
B) Son kullanma tarihine dikkat etmeliyiz.
C) Reklamı yapılan ürün her zaman kalitelidir.
D) Bütün ürünlerin garanti belgesi vardır.

7. Sizler aile bütçesine ne şekilde katkıda bulunabilirisiniz?
A) Tutumlu davranarak
B) Bir işte çalışarak
C) Ailemizden hiçbir istekte bulunmayarak
D) Kırtasiye masrafı yapmayarak


8. Kar etmek amacıyla mal ve hizmet alım ve satımına ........... denir.Noktalı yere yazılacak uygun keşime aşağıdakilerden hangisidir?
A) üretim
B) ticaret
C) bütçe
D) tüketim

9. Mesleklerin ortaya çıkmasında aşağıdaki durumların hangisi etkili olmuştur?
A) boş zamanı değerlendirme
B) üretimin artması
C) ihtiyaç
D) tüketimin artması

10. Aşağıdakilerden hangisi, satın alınan bir ürün bozulduğunda belirli bir süre ücretsiz tamir hakkı sağlar?
A) fatura
B) garanti belgesi
C) kullanma kılavuzu
D) fiyat etiketi

Zevkli Test


1. Aşağıdakilerden hangisi okula gitmeden önce yapılacak davranışlardandır?
A) Televizyon seyretmek
B) Gazete okumak
C) Çantamızı hazırlamak
D) Evi temizlemek

2. Aşağıdakilerden hangisi Atatürk’ün okuduğu okullardan değildir?
A) Mahalle Mektebi
B) Cumhuriyet Mektebi
C) Şemsi Efendi Okulu
D) Askeri Rüştiye

3. Aşağıdakilerden hangisi bilgi teknolojisidir?
A) masa
B) kalem
C) bilgisayar
D) cetvel

4. Kişisel bakım yaparken aşağıdakilerden hangisi doğrudur?
A) Suyu gereğinden fazla kullanmak
B) İşimiz bitince elektriği kapatmak
C) Kaynakları tutumlu kullanmamak
D) Defter yapraklarını koparmak


5. Aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
A) Aldığımızın ürünlerin garanti belgesi olmalı
B) Ürünün TSE damgası olmalı
C) Ürünün şekli gösterilmeli
D) Ürünün son kullanma tarihine bakılmalı

6. “Atatürk ………………… tarihinde , …………'da ölmüştür. Anıtkabir……………………..’da dır.” cümlesinde noktalı yerlere sırası ile hangi kelimeler gelmelidir.
A) 1881-Ankara-Ankara
B) 1938-İstanbul-Ankara
C) 1938-Ankara İstanbul
D) 1881-İstanbul-Ankara

7. Aşağıdakilerden hangisi dini bayramlarımızdan birisidir?
A) Kurban Bayramı
B) Zafer Bayramı
C)Kabotaj Bayramı
D) Çocuk Bayramı


8. Sınıfta spor faaliyetlerini düzenleyen kulüp hangisidir?
A) Müzecilik kulübü
B) Kütüphanecilik kulübü
C) Spor kulübü
D) Sınıf Başkanı

9. Aşağıdaki davranışlardan hangisi doğrudur?
A) Yanlı davranmak
B) Adil davranmamak
C) Dalga geçmek
D) Güler yüzlü olmak


10. “…………. İle kalkan ………………… ile oturur.” Atasözünde noktalı yerlere hangi sözcükler gelmelidir?
A) zarar-kıskançlık
B) öfke-kızgınlık
C) öfke-zarar
D) zarar-fayda

test 21

1. Betül ’e öğretmeni, sınıf kitaplığında kaç kitap olduğunu sordu. Betül kitapları saydığında yaklaşık 70 kitap var dedi. Betül, kitapların sayısını en yakın onluğa yuvarladığına göre; kitaplıkta en az kaç kitap olabilir?
A) 63
B) 64
C) 65
D) 66

2. Bir bölme işleminde bölüm 23, bölen 4, kalan 3 ise bölünen sayı kaçtır?
A) 92
B) 95
C) 96
D) 73

3. - tek doğal bir sayıdır.- 20 x 4 ten küçüktür.- 55 + 23 ten büyüktür.Yukarıdaki bilgilere göre verilen sayı hangisidir?
A) 80
B) 81
C) 78
D) 79

4. “3 - 5 - 8 - 10 - 13 - 15 - …. - 20 - 23 - …. - 28” örüntüsünde boş yerlere sırasıyla hangi sayılar gelmelidir?
A. B. 18-22 C. 18-25
A) 17 - 19
B) 18 - 22
C) 18 - 25
D) 25 - 18

5. Aşağıda bir okulda başlatılan yardım kampanyasına sınıfların katkıları verilmiştir. 1. Sınıf: 423 YTL - 2. Sınıf: 243 YTL - 3. Sınıf: 324 YTL 4. Sınıf: 432 YTL - 5. Sınıf: 342 YTL Sınıfların yardıma katkılarının büyükten küçüğe sıralanışı hangi seçenekte verilmiştir.
A) 432>423>342>324>243
B) 432<423<324<342<243
C) 243>324>342>324>432
D) 423>432>342>324>243

6. 496 sayısı için aşağıdakilerden hangisini söyleyemeyiz?
A) Yüzler basamağı ile birler basamağı değerleri toplamı 416’dır.
B) Üç basamaklı çift doğal sayıdır.
C) Sayı değerleri toplamı 19’dur.
D) Basamak değerlerinin toplamı 496'dır.

7. Ayşe elindeki 23 düzine kalemi arkadaşlarına hediye ediyor. Ayşe arkadaşlarına kaç kalem dağıtmıştır?
A) 267
B) 276
C) 230
D) 297

8. Bir bakkal fırından 25 Ykr'ye aldığı ekmeği 30 YKr'ye satıyor. Günde 350 ekmek satan bu bakkal kaç YTL kâr eder?KÂR: Alış fiyatı ile satış fiyatı arasındaki farktır.
Cevabım :


9. Biz dört kardeşiz. En büyüklerimiz 15 yaşındadır. Her bir kardeş arasında da 2 yaş fark vardır. Acaba bizim yaşlarımızın toplamı kaçtır?
Cevabım :


10. 7 x 4 = 28 28 x 30 = 840 işlemine uygun bir problem yazınız.
Cevabım :

12 Mart 2008 Çarşamba

Aşk,Dostluk,Güven

AŞK,DOSTLUK,GÜVEN Bir zamanlar üç arkadaş varmış... Aşk, Dostluk ve Güven... Üçü bir arada olduğunda harikaymış her şey... Gün gelmiş aşkın işi çıkmış...Dostlarından ayrılmadan önce söz vermiş onlara.Beni özlediğinizde gelin demiş; uzaklarda olmayacağım.Nerde gözleri arzuyla dolu birbirlerine bakan bir çift görürseniz ben ordayım.Ve ayrılmış yanlarından...Peki demiş Dostluk Güvene;madem öyle ben de yoluma düşeyim... Görev çağırır...Ama merak etme, nerde birlikte ağlayan iki insangörürsen işte beni orada bulursun...Güven ağzını açmış veda etmek için ama dostluk ayrılmış arkadaşının yanından onun son sözünü dinlemeden...Ve gitmiş uzaklara...Güven sessizce içinden geçirmiş elinde olmadan... "BENİ KAYBEDERSENİZ BİR DAHA ASLA bulamazsınız..."

Sevgi Tatlısı

SEVGİ TATLISI Malzemesi:1 adet lekesiz gönül.1 adet açık yürek.500 gram güler yüz.250 gram tatlı dil.100 gram hürmet.1 çorba kaşığı sevgi.1 çay kaşığı hoşgörü.1 su bardağı iyiniyet.1 tutam samimiyet.1 Ölçek dürüstlük.Göz kararı saygı. Hazırlanışı:Gönülü duygu tasına atıp güler yüz ile karıştır.Ağzında yumuşattığın tatlı dili üzerine ilave ederken, sevgi ve saygıyı ince ince üzerine ekele. Hürmet, iyi niyet ve hoşgörüden meydana gelen şurubu da buna kat. Samimiyet ölçüsünde parçalara bölerek dürüstce hayata diz ve yüreğinde pişmesini bekle.Yüreğinde pişirdiğin bu sevgi tatlısını karnın acıkınca değil, ruhun acıkınca ye. Mutluluk senin olsun.

Anlatamıyorum

ANLATAMIYORUM Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda; Dokunabilir misiniz, Göz yaşlarıma, ellerinizle? Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu Bu derde düşmeden önce. Bir yer var, biliyorum; Her şeyi söylemek mümkün; Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; AnlatamıyorumVeliKANIK

Şiir

BAYRAK Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsüKızkardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü.Işık ışık, dalga dalga bayrağım,Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.Sana benim gözümle bakmayanınMezarını kazacağım.Seni selamlamadan uçan kuşunYuvasını bozacağım.Dalgalandığın yerde ne korku ne keder...Gölgende bana da, bana da yer ver!Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar!Yurda, ay-yıldızının ışığı yeter.Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü günKızıllığında ısındık;Dağlardan çöllere düşürdüğü günGölgene sığındık. Ey şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı;Barışın güvercini, savaşın kartalı...Yüksek yerlerde açan çiçeğim;Senin altında doğdum,Senin dibinde öleceğim. Tarihim, şerefim, şiirim, herşeyim;Yer yüzünde yer beğen:Nereye dikilmek istersenSöyle seni oraya dikeyim!Arif Nihat ASYA

Şiir

Yaşamaya zaman ayırın..zaman bunun için yaratılmıştır. Çalışmaya zaman ayırın..başarının bedeli budur. Düşünmeye zaman ayırın..güçlü olmanın kaynağı budur. Çevrenize nazik davranmaya zaman ayirin..mutluluğ a giden yol budur. Etrafiniza bakmaya zaman ayırın..günler bencilliğinize yetmeyecek kadar kısadir. Gülmeye zaman ayırın..ruhunuzun müziği budur. Oynamaya zaman ayırın..zevklerin en büyüğüdür. Terbiyeli olmaya zaman ayırın..insan olabilmenin sembolü budur.

Şiir

Söylediklerinize dikkat edin düşüncelere dönüşür... Düşüncelerinize dikkat edin duygularınıza dönüşür... Duygularınıza dikkat edin davranışlarınıza dönüşür... Davranışlarınıza dikkat edin alışkanlıklarınıza dönüşür... Alışkanlıklarınıza dikkat edin değerlerinize dönüşür... Değerlerinize dikkat edin karakterinize dönüşür... Karakterinize dikkat edin kaderinize dönüşür...

Okulumuzun Müdürleri

1.Osman OYMAN--------1957-1971--(14 yıl)2.Refik YOLAGELDİ-----1971-1981--(10 yıl)3.Nazmi ERCAN --------1981-1983--(2 yıl)4.Selahattin KESKİN----05/09/1981-16/01/1992(11 yıl)5.Hasan SÜDER---------31/07/1992-17/08/1998(6 yıl)6.Ali ŞAKİR KURU-------18/02/2000-15/07/2003(3 yıl)7.Mehmet KIZILAY------2003 ...

Hamdi Helvacıoğlu Kimdir?

Hamdi Helvacıoğlu 1904 yılında Bulgaristan'ın Razgat kentinde doğmuştur. Rüşriyeyi bitirmiştir. Ardından ailece Türkiye'ye yerleşmişlerdir.Ticari hayatını devam ettirdiği İstanbul da vefat etmiştir. Kendisine eğitime yaptığı bu değerli hizmetten dolayı minnet borçluyuz.

Hamdi Helvacıoğlu

Okulumuz Hamdi Helvacıoğlu Ilköğretim Okulu ilimizin en kalabalık okullarından biridir.. Öğrenci sayısı 880'dir.Ayrıca 75 ana sınıfı öğrencisi vardır. Okulumuzun ilk ve asıl binası 1957 yılında hizmete girmiştir.1986 yılında 4 derslik ilavesi ile hizmete devam ederken 1999 yılında başlatılan yeni binası 2000 yılında hizmete girmiştir...Ek bina ve ilave derslikleri ile bugün okulumuzun 26 sınıf vardır.Bir müdür, iki müdür muavini bulunmaktadır. Okulda 16 sınıf ve 13 branş öğretmeni bulunmaktadır.



Atatürkün Devrimleri

ATATÜRK DEVRİMLERİSALTANATIN KALDIRILMASI(1 Kasım 1922)Kurtuluş Savaşı'nın ilk yıllarında kurulan (23 Nisan 1920) Türkiye Büyük Millet Meclisi, halktan kopuk Osmanlı yönetiminin yanında, halkın içinden seçilen temsilcileriyle "halk iradesi"nin gerçek temsilcisi olmuş, iyice eskimiş ve yıpranmış kişisel saltanatsa, TBMM'yi, yani ulusun egemenliğini tanımamasının yanı sıra, Sevr Antlaşması'nı imzalamış, düşmanla işbirliği yapıp, çıkarttığı ayaklanmalarla Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı engellemeye çalışmıştı.23 Nisan 1920'den başlayarak ulusal egemenliğe dayalı devletin kurulmasıyla kişisel saltanata kalkmış gözüyle bakan Mustafa Kemal, İtilaf Devletleri'nin Lozan Barış Konferansı'na Ankara Hükümetinin yanı sıra Osmanlı Hükümeti temsilcileri de çağırmaları üstüne, 1 Kasım 1922'de TBMM'de yaptığı konuşmada ulus'un akla aykırı olduğunu belirterek,saltanatın kaldırılmasını istedi. Milletvekillerinin ateşli konuşmalarla Atatürk'ü desteklemele-rinden sonra, saltanatın İstanbul'un işgal tarihinden (16 Mart 1920) başlayarak kalkmış olduğu oybirliğiyle kabul edildi. Saltanatın kaldırılmasıyla Padişahlık sıfatı kalkan Mehmet VI Vahdettin de, 17 Kasım günü İngiliz Komutanlığına başvurarak, bir İngiliz zırhlı-sıyla İstanbul'dan ayrıldı.Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923)Saltanatın kaldırılmasının ve Lozan Barış Antlaşması'nın ardından TBMM'de en çok tartışılan konulardan biri, yeni devletin niteliği sorunuydu. Kendisi bir hükümet olan TBMM'nin ayrı bir hükümeti ve bu hükümeti yönetecek bir başbakanın bulunmaması, meclis içinden bakanların seçiminde adayların gerekli oyu sağlamakta güçlük çekmeleri, sürekli sorunlara yol açmaktaydı. 27 Ekim 1923'te Ali Fethi (Okyar) Bey başkanlığındaki hükümetin istifası ve Cumhuriyet Halk Partisi grubunun yeni hükümet listesi üstünde anlaşmaya varamaması üzerine, Atatürk 28 Ekim gecesi arkadaşlarını toplayarak sorunun gerçek çözümüyle ilgili düşüncesini açıkladı ve İsmet İnönü'yle o gece, devletin niteliğinin cumhuriyet olduğunu saptayan bir yasa tasarısı hazırladı. Ertesi gün TBMM, yapılan işin "çoktan doğmuş olan çocuğun adını koymak" olduğunun milletvekillerine açıklanmasından sonra, saat 20.30'da Anayasa değişikliğini kabul ederek cumhuriyeti ilan etti veoybirliğiyle alınan bu karardan sonra cumhurbaşkanı seçimine geçerek, gene oybirliğiyle Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı olarak seçti.Halifeliğin kaldırılması (3 Mart 1924)Saltanatın kaldırılmasından ve Mehmet VI Vahdettin'in İstanbul'dan ayrılmasından sonra, TBMM'nin 18 Kasım 1922'de halife seçmiş olduğu Abdülmecit Efendi, eski rejim yanlılarının tek umudu haline gelmiş, bundan güç alan Abdülmecit Efendi de, yeniden törenler düzenlemeye, demeçler vermeye bazı İslam ülkelerinin kendisine bağlılık bildirmeleriüzerine, İslam dünyasının önderi tavrı takınmaya başlamıştı. Bu durumun yeni kurulmuş cumhuriyet yönetimi için tehlikeli olabileceğini kavrayan Atatürk, İzmir'deki ordu tatbikatları sırasında ordu komutanlarına hilafetin kaldırılması konusunda düşüncesini açıklayıp, yasanın meclis gündemine getirilmesini kararlaştırdı. 1 Mart 1924'teki bütçe görüşmelerinde halifeye ve Osmanlı hanedanına verilecek ödenek konusunun gündeme getirilmesinden sonra, 3 Mart 1924't kabul edilen yasayla, halifelik kaldırılıp, ilerde saltanat ve halifelik iddiasında bulunmamaları için Osmanlı hanedanı üyelerinin de yurt dışına çıkarılmaları kabul edildi.Medeni Kanun'un kabulü (17 Şubat 1926)Osmanlı İmparatorluğu döneminde hukuk işleri din kurallarına göre yönetilmekte olduğundan, çağdaş toplumlar düzeyine erişmek isteyen Türk toplumunun temel gereksinmelerinin, söz konusu hukuk yapısıyla karşılanamayacağı anlaşılmıştı. Tanzimat Dönemi'nde hazırlanan Mecelle, bazı yenilikler getirmekle birlikte, kişilerin hak ve borçları, ailekurumu, işleyişi ve sona ermesi, mülkiyet ilişkileri, miras sorunları, kiralama, satın alma, ödünç verme, vb. ilişkiler açısından, gerçek bir Medeni Kanun sayılamazdı. Bu nedenle İsviçre Medeni Kanunu örmek alınarak hazırlanan Medeni Kanun, 17 Şubat 1926'da TBMM'de kabul edilerek, yürürlüğe kondu. Bunu, öbür temel yasalar ile, ceza hukuku alanındaki boşlukları gideren Ceza Kanunu'nun kabul edilip (1 Mart 1926) yürürlüğe konması izledi.Tarikatların kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması (30 Kasım 1925)Başlangıçta yalnızca din konularıyla ilgilenen, farklı düşünce sistemleri geliştirerek taraftarlarını çoğaltmaya çalışan tarikatlar, zaman içinde siyasal olaylarda etkili rol oynamaya, çıkarları tehlikeye düştükçe halkı ayaklandırmaya koyulmuşlardı. Bu etkinliklerini cumhuriyetin ilanından sonra da sürdürmeye kalkışmaları ve Menemen Olayı, Şeyh Sait Ayaklanması gibi şeriattan yana ayaklanmalara yol açmaları üstüne "Türkiye Cumhuriyeti şeyhler,dervişler, müritler memleketi olamaz. Türkiye Cumhuriyeti her alanda doğru yolu gösterecek, uyaracak güçtedir. Biz uygarlığın bilim ve fenninden güç alıyoruz ve ona göre yürüyoruz. Başka bir şey tanımayız" diyen Atatürk'ün sözleri ışığında harekete geçilerek, 30 Kasım 1925'te çıkarılan yasayla tekkeler ve zaviyeler kapatıldı.Laikliğin kabulü (1928-1937)Saltanatın kaldırılması, hilafetin kaldırılması, Şeriye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırılarak yalnızca din işleriyle uğraşacak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kurulması, tarikat ve zaviyelerin kapatılması aşamalarından geçen laikliğin tam anlamıyla yasal tabana oturtulması için, 1924 Anayasası'nda yeralan "Türkiye devletinin dini İslam'dır" deyimini tartışmaya koyulan TBMM, 10 Nisan 1928'de Anayasa'nın ikinci maddesini değiştirip, 16. ve 38. maddeler gereğince milletvekilleri ile cumhurbaşkanının antiçerken söylemek zorunda oldukları "vallahi" sözcüğünü maddelerden çıkardı. Ayrıca, 26. maddedeki "ahkamı şeriyenin tenfizi" (şeriat hükümlerinin yürütülmesi) sözcükleri de Anayasa'dan çıkarıldı. İnananların ibadetlerini kendi dilleriyle yapmalarını doğal bir hak olarak gören Mustafa Kemal'in, aydın din adamlarıyla yaptığı görüşmelerden sonra, 3 Şubat 1928'de hutbelerin Türkçe okunmasının kabul edilmesini, dualar ve ezanın Türkçeye çevrilmesi çalışmaları izledi. 5 Şubat 1937'de Anayasa'nın ikinci maddesinde laiklik ilkesine yer verilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olduğunun yazılmasıyla, laiklikdevrimi tamamlanmış oldu.Kadın haklarının tanınması (1930-1933 ve 1934)Osmanlı toplumunda hemen hiçbir toplumsal ve siyasal hakkı bulunmayan kadınlara Medeni Kanun'la bazı haklar tanınmış olmakla birlikte, siyasal haklar açısından bir değişiklik yapılmamıştı. Atatürk'ün girişimiyle kadınların iktisadi ve siyasalyaşama katılmaları yönünde bir dizi değişiklik yapılarak, 1930'da belediye seçimlerinde seçme, 1933'te çıkarılan Köy Kanunu'yla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 5 Aralık 1934'te Anayasa'da yapılan bir değişiklikle de milletvekili seçme ve seçilme haklarının tanınmasıyla, Türk kadını o yıllarda Avrupa devletlerinin çoğundaki kadınlardan daha ileri haklar elde etti ve çok geçmeden toplumda erkeklerin çalıştığı her alanda yerini aldı.ŞAPKA VE KIYAFET DEVRİMİ(25 Kasım 1925)Ülke halkını her alanda çağdaş ve uygar düzeye çıkarabilmek için değişiklikler tasarlarken, dış görünüşüyle de bunu vurgulaması gerektiğine inanan Mustafa Kemal'in, 25 Ağustos 1925'te Kastamonu'ya yaptığı bir gezide başına şapka giyip, "Buna şapka derler" diye halkı şapka giymeye özendirmesinden sonra, 25 Kasım 1925'te Şapka Giyilmesi Hakkındaki Kanun çıkarılıp, dinsel giysilerle sokakta gezilmesi yasaklandı.TAKVİM,SAAT VE ÖLÇÜLERDE DEĞİŞİKLİK(1925 ve 1931)Cumhuriyet döneminden önce Batı uluslarından ayrı takvim, saat, sayı ve ölçülerin kullanılması, hafta tatillerinin cuma günü olması, takvimin başlangıcı olarak Hazreti Muhammed'in Mekke'den Medine'ye göç ettiği tarih olan 622 yılının alınması (hicri takvim), sayı olarak eski sayıları, ölçü olarak da okka, dirhem, arşın, endaze, vb. ölçülerin kullanılması, Türk toplumu ile Batı toplumları arasındaki ilişkilerde büyük karışıklık ve güçlüklere yol açmaktaydı. 26 Aralık 1925'te miladi takvimin kabul edilip, alaturka saat yerine Batı'da kullanılan alafranga saatin kabul edilmesiyle, 23 Mart 1931'de çıkarılan yasayla da gram, kilogram, ton, metre, kilometre gibi ölçülerin benimsenmesiyle, bir yandan Batı ülkeleriyle ilişkiler kolaylaştırılırken, bir yandan da yurdun her yerinde tutarlı bir ölçü ve ağırlık düzeni kurulmuş oldu.SOYADI KANUNU(21 Haziran 1934)Soyadı bulunmamasının günlük yaşamda yarattığı güçlük ve karışıklıkların önünene geçmek amacıyla 21 Haziran 1934'te çıkarılan yasayla, her Türk kendine uygun bir soyadı almakla yükümlü kılındı. 24 Kasım 1934'te çıkarılan bir yasayla da TBMM Mustafa Kemal'e Atatürk soyadını verdi. Aynı yıl çıkarılan bir başka yasayla ayrıcalıkları belirten eski unvanların yasaklanmasıyla, yasalar önünde eşitlik ilkesinin gerçekleştirilmesinde önemli bir adım atılmış oldu.EĞİTİM VE ÖĞRETİM DEVRİMİ(3 Mart 1924)Osmanlı toplumundaki medreseler ile iptidai, rüştiye, idadi türünde okulların toplumun gereksinme duyduğu elemanları yetiştirme açısından özellikle sayı bakımından yetersiz kaldığını gözleyen, eğitimin önemini yaptığı konuşmalarda sık sık vurgulayan Atatürk'ün yol göstericiliği altında TBMM, eğitim ve öğretim işlerini Milli Eğitim Bakanlığı'na verip, 3 Mart 1924'te çıkardığı Öğretimin Birleştirilmesi yasasıyla, mahalle mektepleri vemedreseleri kaldırdı. Anadolu'nun çeşitli kentlerinde meslek okulları, teknik okullar, öğretmen okulları, ortaokulve liseler açılırken, çıkarılan Üniversiteler Kanunu'yla Darülfünun kaldırılıp, yerine İstanbul Üniversitesi kuruldu Harf devrimi (1 Kasım 1928)Öğrenilmesi son derece güç olan Arap abecesinin okuryazar sayısının artmasını engellediğini, ayrıca Türkçe sesleri dile getirmede güçsüz kaldığını anlayan Atatürk'ün, 1926'dan başlayarak yaptırdığı araştırmalar sonucunda, Türkçe'nin yapısına en uygun abece olduğuna karar verilen Latin abecesi alınıp, yeniden düzenlenerek, 1 Kasım 1928'de çıkarılanTürk Harfleri Hakkında Ka-nun'la yürürlüğe kondu ve Atatürk'ün kendi-sinin de katıldığı yaygınlaştırma çalışmaları sonucunda, kısa süre içinde benimsendi.DİL DEVRİMİ(12 Temmuz 1932)Osmanlılar döneminde aydınların büyük ölçüde Farsça ve Arapça sözcük ve dilbilgisi kuralı içeren Osmanlıca'yı kullanmalarından ötürü, aydınlar ile halkın dil bakımından birbir-lerinden kopmuş olmaları, cumhuriyet öncesindeki dönemde de bazı aydınları rahatsız etmiş, Selanik'te çıkarılan (1911) Genç Kalemler dergisinde "Yeni Dil" hareketi başlatılmış, ama dilde yabancı sözlüklerden yeterli bir arınma sağlanamamıştı. Türkçe'nin özleştirilerek yeni Türk abecesiyle dünyanın en zengin dillerinden biri haline getirilme-sini amaç alan Atatürk, 12 Temmuz 1932'de, sonradan Türk Dil Kurumu adını alan Türk Dili Tetkik Cemiyeti'ni kurdurarak, Türkçe'nin gerçek bir bilim, edebiyat ve sanat diline dönüşmesi çalışmalarını hızlandırdı.