11 Nisan 2008 Cuma

Yaşam

YAŞAM
Bir kutu dolusu YAŞAM gönderiyorum sana,
Sade bir kurdeleyle süslenmiş.
Çöz kurdeleyi ve kaldır yavaşça kutunun kapağını..
Kocaman bir fırça ve bin renk koydum kutuya.
Bir cennet resmi yapıp içine gir diye...
Düşler serpiştirdim gizlice,düş kurmayı unutma diye.
Bir tane de elma şekeri yerleştirdim,içindeki çocuğu yeniden tadabil diye.....
Güneşin batışını, billur suyun sesini, kırmızı gelinciklerin saflığını,taze ekmeğin kokusunu vebir gülümsemenin sıcaklığında sığdırdım ,ruhlarımız aç kalmasın diye.
Kutuya biraz da sevecenlik koydum güçlü ol diye,
Çünkü acımasız olan güçsüzdür.
Beyaz bir güvercin uçup kendi kondu kutuya ,barış ve özgürlüğü sunmak için...
Bir buket sevgi, bir yudum aşk ve yarım bir elma da ben koymadan edemedimpaylaşmayı hatırlayalım diye... S
evdiklerimize onları sevdiğimizi söylemek içinyarını beklemeyelim,hemen şimdi yapalım bunu diye...İçtenliği, umudu, neşeyi, bağışlayıcılığı,özgüveni, açık yürekliliği unutmadım,Ben`in dışına çıkıp, Biz`e ulaşabilelim diye...
Son olarak da bir kart iliştirdim kutuya.Bak bu kartta neler yazıyor: Bu kutunun kapağını her kaldırdığında,yaşamla ilgili yepyeni şeyler keşfedeceksin. Yaşamak için yarını bekleme, Al yaşamı kollarının arasına ve
sımsıkı sarıl. Yaşamdan yalnızca almak yerine,ona bir şeyler ver. Kısacası bütünüyle insan ol. Unutma, yaşam dokuması henüz tamamlanmamış, olağanüstü güzellikte bir duvar halısıdır vesana ait olan küçücük boşluğu yalnızca sen....

Bayrak

BAYRAK
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü
Kızkardeşimin gelinliği,
şehidimin son örtüsü.
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver!
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar!
Yurda, ay-yıldızının ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün
Gölgene sığındık. Ey şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı...Y
üksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,Senin dibinde öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, herşeyim;
Yer yüzünde yer beğen:
Nereye dikilmek istersen
Söyle seni oraya dikeyim!Arif Nihat ASYA

Güzellik

GÜZELLİGİN ON PAR'ETMEZ
Güzelliğin on par'etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa
Tabirin sığmaz kaleme
Derdin dermandır yareme
İsmin yayılmaz aleme
Aşıklarda meşk olmasa
Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk'olmasa
Güzel yüzün görülmezdi
Bu aşk bende dirilmezdi
Güle kıymet verilmezdi
Aşık ve maşuk olmasa
Senden aldım bu feryadı
Bu imiş dünyanın tadı
Anılmazdı VEYSEL

Güneş ve Kitap

GÜNEŞ ve KİTAP
Güneş Dünya'yıKitap insanı aydınlatır.
Güneş yeryüzünü,
Kitap insan yüreğini ısıtır.
Güneş geceyi yok eder,
Kitap kara düşünceyi.
Güneş 'siz tohum,çiçek,
Kitapsız gelecek olmaz.
Gelecekte hapishanelerin azalması
Kütüphanelerin çoğalması dileği ile
Okuyalım,Okumayı sevelim,diyorum.
(/Ekim 1995 )Nuray ZARALI

Öğretmenim

ÖĞRETMENİM
Ben gülüm sen bir bahçivan:
Çok açarsam eser senin,
Mis kokarsam hüner senin,Ama bir de soluverirsem
Günah senin, günah senin öğretmenim...
Ben tohumum, çiftçi sensin:
Çok sularsan ürün senin.
Bol olursam verim senin,
Ama bir de çürütürsen;
Hata senin, hata senin öğretmenim...
Ben elmasım, sarraf sensin;
Pırlantaysam emek senin,
Ama bir de parçalarsan
Kırık senin, kırık senin öğretmenim...
Ben boş defter, kalem sensin:Doğru yazsan, yarın senin,
Güzel yazsan, ikbal senin,
Ama bir de karalarsan
Vicdan senin, vicdan senin öğretmenim...Ben öğrenci, sen öğretmen,Başarırsam hüner senin,Kazanırsam zafer senin,
Ama bir de kaybedersem,
ok diyecek başka sözüm,
Yorum senin, yorum senin öğretmenim...
Hatice KÜLTÜRNot:1989 Yılında Türkiye Çocuk Dergisinin açtığı şiir yarışmasında birincilik ödülü kazana şiir.
ÖĞRENCİM

Unutmayalım Ki

Sevgisiz zeka, bizi küstah yapar.
Sevgisiz adalet, bizi dizginsiz yapar.Sevgisiz diplomasi, bizi iki yüzlü yapar.
Sevgisiz başarı, bizi kibirli yapar.
Sevgisiz zenginlik, bizi haris yapar.
Sevgisiz uysallık, bizi hizmetkâr yapar.
Sevgisiz yoksulluk, bizi mağrur, aksi yapar.
Sevgisiz güzellik, bizi gülünç yapar.
Sevgisiz kudret, bizi zorba, despot yapar
.Sevgisiz çalışma, bizi köle yapar.
Sevgisiz sadelik, bizi değersiz yapar.
Sevgisiz yasa, kural, bizi tutsak yapar.
Sevgisiz siyaset, bizi bencil yapar.
Sevgisiz inanç, bizi bağnaz yapar.
SEVGİSİZ HAYAT... ANLAMSIZDIR...

Yaşamak

Yaşamaya zaman ayırın..zaman bunun için yaratılmıştır.
Çalışmaya zaman ayırın..başarının bedeli budur.
Düşünmeye zaman ayırın..güçlü olmanın kaynağı budur.
Çevrenize nazik davranmaya zaman ayirin..mutluluğ a giden yol budur.
Etrafiniza bakmaya zaman ayırın..günler bencilliğinize yetmeyecek kadar kısadir.
Gülmeye zaman ayırın..ruhunuzun müziği budur.
Oynamaya zaman ayırın..zevklerin en büyüğüdür.
Terbiyeli olmaya zaman ayırın..insan olabilmenin sembolü budur.

Anlatamıyorum

ANLATAMIYORUM
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda; Dokunabilir misiniz, Göz yaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum
O.VeliKANIK
Hazırlayan:Nuray ZARALI

Kopya İsterdik

KOPYA İSTERDİK
Kavgayı,
bir ağacın yaprağına yazmak isterdik.Sonbahar gelsin yaprak kurusun diye
Öfkeyi;
bir bulutun üzerine yazmak isterdik.Yağmur yağsın bulut yok olsun diye.
Nefreti;
karların üzerine yazmak isterdik.Güneş açsın karlar erisin diye.
Ve dostluğu ve sevgiyiyeni doğmuş tüm bebeklerinyüreğine yazmak isterdik.
ONLARLA BÜYÜSÜN DÜNYAYI SARSIN DİYE...
Yılmaz GÜNEY

Yargılama

Tutkum sevmektir benim,
düpedüz ve yalın
Sevmek, acısını ve sevincini insanların
Yemin ederim, başka suçum yok, inanın
Demek sen insanları seviyorsun ha
Sanık! Kalk ayağa
Evet, şairim, şiir de yazıyorum, doğru
Vazgeçilmez tutkum, ödevim benim bu
Düşünmeye, yazmaya benim de hakkım yok mu?
Demek sen şiir de yazıyorsun ha
Sanık! Kalk ayağa

Yıkıldım, ezildim, acılar çektim gerçekten
Ne yaşamaktan korkum var, ne de ölmekten
Aydınlık yakın, ben umutluyum gelecekten
Demek sen hala yaşıyorsun ha
Sanık! Kalk ayağa
Seveceğim elbette,
yazacağım, yaşayacağım
Ayağa kalktım sayın yargıç
Ve hep böyle ayakta kalacağım
Ü.Yaşar OĞUZCAN

BİR KARDELEN MASALI

Bir varmış bir yokmuş, uzak ülkelerin birinde, dağların doruklarında güzeller güzeli Dağ Fulyası yaşarmış. Baharın ilk belirtileriyle uzun kar uykusundan uyanır, güneş sıcaklığını iyice hissettirmeye başladığı günlerde tomurcuklanır, yaz boyunca da çiçekleriyle çevresine bin bir renkler saçar, kokusu ile, güzelliği ile, güzelliğinden çok o mahcup saf duruşu ile herkesi kendine hayran bırakırmış.Doğa ananın da en sevgili yavrusu, her şeylerden sakınıp gözettiği en nadide çiçeği imiş bu Dağ Fulyası.En yakın arkadaşı Nergis'le sıcak yaz günleri boyunca gülüşürler, oynaşırlar, bütün doğayı neşeyle donatırlarmış. Fulyacık Nergis'ini çok sever bir dediğini iki etmezmiş. Elinden gelse tüm dünyasını Nergis'le paylaşmak istermiş. Nergis'te çok güzelmiş ama Fulya'nin saflığına karşı son derece kurnaz, işveli, cilveli, bir kızmış. Fulya'yı çok sever, onunla arkadaşlığını sürdürmek için kendini ona benzetmeye çalışır, ama içten içe de Fulya'nın herkes tarafından sevilmesine tahammül edemez, herkes kendini daha çok sevsin istermiş.Fulya'nın tüm çiçekleri sabırla dinleyip, hepsine yardım etmek istemesine, herkese çözüm getirmeye çalışmasına hayret edermiş. Çünkü, Nergis çiçek için doğadaki en önemli şey kendisiymiş, kendi duyguları kendi düşünceleri, herkesin, her şeyin üstündeymiş. Fakat Fulya'ya özel bir değer verir, onun hayranı olduğu saflığını korumak için olası tüm kötülüklerden sakınmak istermiş.Fulya ise hep tebessümle karşılarmış Nergis'i zira, Doğa annesinin de aynı koruyucu kollayıcı davranışlarına alışık olduğu için Nergis'e ayrıca çok güvenir, inanırmış.Bu arada aşağılarda , dağların, vadilerin ötesindeki ovalarda ise Bahar Rüzgârı yaşarmış...Bu rüzgârın en sevdiği iş, ovanın tüm çiçeklerine gezip gördüğü yerleri anlatarak onlara yeni heyecanlar, yeni ufuklar göstermek ve onların hayranlığını, sevgisini kazanmakmış. Birbirinden değişik ilginç öykülerle çiçeklerin gönlünü çelip en masum görüntüsünü takınırken hoş sesiyle onlara birbirinden güzel şarkılar söyler, eğlendirirmiş.Çiçekler kendilerinden geçip, hayranlıkla onu dinlerken, o fark ettirmeden çiçek tozlarını alıp koynunda gizlediği kutusuna atarmış. Bahar Rüzgârı, bu çiçek tozlarını karıştırıp bir gün kendine en güzel kokulu, en güzel renkli çiçeğini oluşturacağını hayal eder, yüreği bu hoş beklentiyle çarparmış. Fakat aldığı her çiçek tozundan sonra yine bir eksiklik hissedip daha güzel, daha ışışltılı, bin bir renkli, çok daha güzel kokulu çiçekler aramaya çıkarmış.Rüzgâr, bir gün yine bu amaçla ovadan ayrılıp vadiye doğru yola çıkmış. Vadiye geldiğinde birden çok farklı bir çiçek kokusu hissetmiş, etrafına bakınmış ama görememiş. Çünkü koku yukarılardan geliyormuş. Başını kaldırıp dağa doğru bakmış. Tepelere yaklaştıkça kokular daha da yoğunlaşırken içlerinden ayırt edici bir koku tatlı tatlı başını döndürüyor, onu daha yukarılara çekiyormuş. Sonunda onu görmüş. İlk önce heyecandan yanına yaklaşamayıp uzaktan seyre dalmış.Fulya çiçek olacaklardan habersiz pervasızca çevresindeki arkadaşlarıyla şakalaşıyor, çocuklar gibi neşeli kahkahalar atıyor, gülerken gözlerinin içi gülüyormuş. Rüzgâr nasıl olup da bugüne kadar çevresine eşsiz ışıltılıar saçan bu çiçeğin varlığından habersiz yaşadığına hayret etmiş.Hemen harekete geçmeye karar verip hafif hafif Fulya'nın etrafında esmeye başlamış. Bir yandan da bildiği en güzel şarkıları söylüyormuş. Fulya bu beklenmedik hoş esintiyi heyecanla karşılamış, kendine yeni ve çok farklı bir arkadaş edineceğini hissetmiş. Çünkü arkadaşı Dağ Rüzgârının keskin esintisine karşı Bahar Rüzgârı tatlı bir meltem edasıyla yapraklarını okşuyor, yıpratmadan dinlendiriyormuş.Güzeller güzeli çiçek, rüzgârın coşkulu, tutkulu heyecanlı sesini büyük bir hoşnutlukla dinlemeye koyulmuş...Rüzgar, Fulya'ya ovadaki güzellikleri, gezip gördüğü yerlerde duyup işittiği ve yaşadığı ilginç hikayelerini anlatırken onun da başını döndürüp çiçek tozlarını alacağı anı hayal ediyor ve yüreği bu anın heyecanı ile deli gibi çarpıyormuş. Fakat kendindeki bu yeni duygulara kendide şaşırıyor, Fulya çiçeğin tüm dünyasını merak ediyor, daha yakından tanımak için çırpınıyormuş. Bu nedenle çiçek tozlarını almak için biraz daha sabredip Fulya ile arkadaş olmaya karar vermiş.Rüzgâr, Fulya çiçeğin dünyasına girdikçe hayranlığı daha da büyümüş, onunla konuşmak, onun fikirlerini duymak, kendini dinlerken hüzünlü hikayelerde hemen buğulanıveren gözlerine dalıp gitmek, neşeli hikayelerde kahkahalarına karşılık vermek Rüzgarda tutkuya dönüşmüş.Fulya'nın kokusu renklerindeki saflık, konuşmalarında kendini hissettiren bilgeliğini, çocuksu ifade tarzı, hele sesindeki o içine işleyen ince tını bugüne kadar hiçbir çiçekte rastlayamadığı özelliklermiş.Fulya ise dinlediği o harika hikayelerle, kendini dünyanın her yerine götürdüğüne inandığı bu yeni arkadaşı yüzünden tüm arkadaşlarını ihmal etmeye başlamış. Zamanını hep Rüzgarla beraber geçirmek istiyormuş.Zira Rüzgâr öyle güzel konuşuyor ve o kadar çok şey biliyormuş ki, Fulya'nın dünyası yepyeni renklerle bezeniyormuş.Günler geceler boyu birlikte konuşmuşlar, gülmüşler, ağlamışlar. Bahar Rüzgârı Fulya'nın bütün güvenini kazanmış. Fulya bu arada Nergis'i ihmal etmemeye çalışıyor ona da Rüzgâr'ın anlattıklarını anlatıyor ve ikisini tanıştırırsa birlikte harika bir dünya kuracaklarını çok eğleneceklerini söylüyormuş.Nergis, Fulya'yı ilk kez bu kadar heyecanlı görüyor ve onu bu kadar etkileyen birini çok merak ediyormuş.Rüzgâr ise çiçek tozlarını aldığı takdirde Fulya'nin arkadaşlığını kaybedeceğini bildiğinden bu çok istediği, beklediği anı sürekli erteliyormuş. Fakat aklında da yaratacağı o muhteşem çiçek olduğundan dağdaki diğer çiçeklerle arkadaşlık kurup, onlara da aynı hikayeleri, aynı şarkıları anlatarak başlarını döndürüyor ve çiçek tozlarını alıp saklıyormuş.Bir gün Fulya, Rüzgâr'ın tüm yaptıklarını görmüş. Fakat çiçek tozlarını saklamasını anlayamamış. Zira çiçek tozları, çiçekler için hayati önem taşıyormuş.Tüm çiçek arkadaşlarının ertesi baharlarda yeniden canlanıp gün ışığına kavuşmaları için bu tozların yeniden toprağa düşmesi gerekiyormuş.Oysa rüzgâr onları kendine saklayarak çiçeklerin ömürlerini sona erdiriyormuş. Fulya çok üzülmüş, onun derin düşünceli hali Doğa annesini de endişelendirmiş. Bu arada Fulya, istemeyerek Bahar Rüzgârı'nı Nergis'lede tanıştırmış. Ama Nergis'in çok akıllı olduğunu ve Rüzgâr'ın büyüsüne kapılmayacağını düşünüyormuş.Oysa Rüzgâr, Nergis'in ışıltılı renklerini öyle bir övgülerle anlatmaya başlamış ki.. Hele Rüzgâr'ın şarkılarında ki, o heyecanlı sesi duyunca Nergis de tüm diğer çiçekler gibi büyülenmiş ve çiçek tozlarının gittiğinin farkına bile varmamış.Fulya büyük bir korku ve üzüntü ile olanları izliyormuş. Hemen evine dönüp Rüzgâr'a, evinin tüm kapı ve pencerelerini sıkı sıkıya kapatmış.Rüzgâr, Fulya'nın olanları gördüğünden habersiz, kendinden emin bir şekilde büyük bir kibir ve iki yüzlülükle Fulya'nın evinin önüne gelmiş. Her zamanki gibi ona ne eşsiz bir çiçek olduğunu, kokusuyla onu büyülediğini, çok uzaklardan bu koku ile kendisini çekip getirdiğini en etkileyici sesi ile söylemeye başlamış.Fulya çok büyük üzüntüler içinde perdenin arkasından sessizce Rüzgâr'ın anlattıklarını dinliyormuş. Rüzgâr, kapıların açılmayışına anlam verememiş. Tekrar Fulya'ya ne kadar çok değer verdiğini söyleyip en hüzünlü sesiyle ona şarkılar söylemeye devam etmiş.Fulya, gözyaşları içinde kapılarını açmadan Rüzgara her şeyi gördüğünü ve yaptıklarını çok yanlış bulduğunu, çiçeklerin yaşamlarının sürekliliği içine tozlara ihtiyacı varken kendisinin büyük bir duyarsızlıkla, her şeyi önceden planlayarak tozları çaldığını söylemiş.Rüzgâr, Fulya'nın tepkisini çocukça ve anlamsız bulmuş. O tozlara kendi mükemmel çiçeğini yaratmak için ihtiyacı olduğunu Fulya'ya anlatmaya çalışmış ama Fulya onun yaptıklarını asla anlayamayarak bencillikle suçlayınca büyük bir kızgınlıkla oradan uzaklaşmış.Nergis ise olanlardan habersiz Rüzgârla arkadaşlığına devam ediyormuş. Rüzgâr kendi mükemmel çiçeği için sakladığı tozları arasında Fulya'nın eksikliğini içinde duyarak, kutusunu açmış, bir daha ki bahara kendi muhteşem çiçeğini oluşturmak amacıyla çiçek tozlarını toprağa serpmek istediğinde birde ne görsün tozların hepsi kutunun içinde günlerce havasız kalmaktan bozulup küflenmişRüzgâr, her çiçek tozunun kendi doğal ortamı içinde sadece ait olduğu çiçek olarak yaşayabileceğini çok geç anlamış. Yinede büyük bir kibirle doğanın kanunlarına karşı geldiğini binlerce çiçeğe sonbaharı yaşattığını görmezden geliyor, diğer yandan içinde Fulya'nın yokluğundan kaynaklanan büyük bir boşlukla tüm hedef ve amaçları tükenmiş bir şekilde avare esip duruyormuş...Fulya, gördüklerine yaşadıklarına dayanamıyor büyük acılar çekiyormuş. Hele bir dahaki baharda hiçbir arkadaşının olamayacağını düşündükçe, Nergis'inin bile Rüzgâra kapılıp gittiğini görmek, onu kaybettiğini bilmek Fulya'nin büyük üzüntülerle hastalanmasına neden olmuş.O incecik zarif boynu bükülmüş, günden güne sararıp solmuş. Doğa anne üzüntüsünden ne yapacağını bilemiyor en değerli yavrusunun gözünün önünde eriyip gitmesini, hastalıktan ölecek hale gelmesini önleyecek çareler arıyormuş. En sonunda aklına çok güzel bir fikir gelmiş. Hemen Dağ Fulyası'ın yanına gelerek, onun vaktinden çok önce uyumaya başlaması gerektiğini söylemiş. Fulya çiçek derin üzüntülerle minicik yüreği çok yorgun olduğundan henüz daha bahar aylarında olmasına rağmen annesinin kollarında kolayca uyumuş..Günler haftalar aylar boyunca hiç uyanmamış..Böylece tüm yaz ve sonbahar aylarını uykuda geçiren Fulya bir gün kulağında Doğa annesinin tatlı mırıltılarını duyarak gözlerini açmış. Yüreğinin nedenini henüz bilemediği büyük bir huzur ve mutluluk ile dolu olduğunu hissediyormuş. Gördüklerini anlamaya çalışıyor, muazzam bir beyazlığın ortasında gözleri kamaşıyormuş. Adeta tüm evren, bu güzel ve cesur çiçeğin yüreğini huzurla doldurmak istercesine büyük bir sessizlik içindeymiş.Karların Prensi ise büyük bir şaşkınlıkla kardan pelerinin altından adeta yüreğini delip çıkan bu çiçek karşısında nefesi tutulmuş, gözlerine inanamayarak bu güzel çiçeğin yaşama yeniden gülümsemesini izliyormuş.Hayatında ilk kez böylesine güzel bir çiçekle karşılaşmış. Zaten zavallıcık hayatı boyunca hiç çiçek bile göremiyormuş ki, kış boyunca doğadaki tüm canlılar kış uykusuna yatar, her yer derin bir sessizliğe gömülürmüş.Fulya da doğaya böylesine muazzam güzellikler veren ve büyük bir huzur içinde uyumasını sağlayan karlar prensine mutlulukla gülümsüyormuş.Tüm ruhu ve incecik zarif gövdesi ile sadece karlar prensine yönelmiş, gözleri sadece onu görsün, yüreği sadece onu duysun istemiş.İşte; o günden beri tüm doğa, Dağ Fulyasına KARDELEN demeye başlamış.

BİRŞEY ÖĞRENDİM

Yaş 5
Anne ve babamın birbirlerine bağırmalarının beni ne kadar korkuttuğunu öğrendim.
Yaş 7
Meşrubat içerken gülersem içtiğimin burnumdan geleceğini öğrendim.
Yaş 12
Bir şeyin değeni anlamanın en iyi yolunun bir süre ondan yoksun kalmak olduğunu öğrendim.
Yaş 13
Annemle babamın el ele tutuşmalarının beni daima mutlu ettiğini öğrendim.
Yaş 15
Bazan hayvanların, kalbimi insanlardan daha fazla ısıttığını öğrendim.
Yaş 18
İlk gençlik yıllarımın keder, şaşkınlık, ıstırap ve aşktan ibaret olduğunu öğrendim.
Yaş 24
Aşkın kalbimi kırabileceğini ama buna değer olduğunu öğrendim.
Yaş 33
Bir arkadaşı kaybetmenin en kolay yolunun ona odünç para vermek olduğunu öğrendim.
Yaş 36
Önemli olanın başkalarının benim için ne düşündükleri değil, benim kendi hakkımda ne düşündüğümün olduğunu öğrendim.
Yaş 38
Eşimin beni hala sevdiğini, tabakta iki elma kaldığında küçüğünü almasından anlayabileceğimi öğrendim.
Yaş 41
Bir insanın kendine olan güveninin, başarısını büyük oranda belirlediğini öğrendim.
Yaş 44
Annemin beni görmekten her seferinde sonsuz mutluluk duyduğunu öğreneceğim.
Yaş 46
Yalnızca minik bir kart göndererek bile birinin gönlünü aydınlatabileceğimi öğreneceğim.
Yaş 49
Herhangi bir işi yaptığımdan, daha iyi yapmaya çalıştığımda, O işin bir şölene ve sonucunun da başarıya dönüştüğünü öğreneceğim.
Yaş 50
Sevgi, evde üretilmemişse, başka yerde öğrenmenin çok güç olabileceğini öğreneceğim.
Yaş 53
İnsanların bana, izin verdiğim biçimde davrandıklarını öğreneceğim.
Yaş 55
Küçük kararları aklımla, büyük kararları ise kalbimle almam gerektiğini öğreneceğim.
Yaş 64
Mutluluğun parfüm gibi olduğunu, kendime bulaştırmadan başkalarına veremeyeceğimi öğreneceğim.
Yaş 70
İyi kalpli ve sevecen olmanın, mükemmel olmaktan daha iyi olduğunu öğreneceğim.
Yaş 82
Sancılar içinde kıvransam bile başkalarına baş ağrısı olmamam gerektiğini öğreneceğim.

Yaş 95
Öğrenmem gereken daha pek çok şeyler olduğunu öğreneceğim

Çiçek ve Su

Günün birinde bir çiçekle su karşılaşır ve arkadaş olurlar. İlk önceleri güzel bir arkadaşlık olarak devam eder birliktelikleri, tabii zaman lâzımdır birbirlerini tanımak için. Gel zaman, git zaman çiçek o kadar mutlu olur ki, mutluluktan içi içine sığmaz artık ve anlar ki, su'ya aşık olmuştur. İlk kez aşık olan çiçek, etrafa kokular saçar, "Sırf senin hatırın için ey su" diye... Öyle zaman gelir ki, artık su da içinde çiçeğe karşı birşeyler hissetmeye başlamıştır. Zanneder ki, çiçeğe aşıktır ama su da ilk defa aşık oluyordur. Günler ve aylar birbirini kovalalar ve çiçek acaba "Su beni seviyor mu?" diye düşünmeye başlar. Çünkü su, pek ilgilenmez çiçekle... Halbuki çiçek, alışkın değildir böyle bir sevgiye ve dayanamaz. Çiçek, suya "Seni seviyorum der. Su, "Ben de seni seviyorum" der. Aradan zaman geçer ve çiçek yine "Seni seviyorum" der. Su, yine "Ben de" der. Çiçek, sabırlıdır. Bekler, bekler, bekler... Artık öyle bir duruma gelir ki, çiçek koku saçamaz etrafa ve son kez suya "Seni seviyorum." der. Su da ona "Söyledim ya ben de seni seviyorum." der ve gün gelir çiçek yataklara düşer. Hastalanmıştır çiçek artık. Rengi solmuş, çehresi sararmıştır çiçeğin. Yataklardadır artık çiçek. Su da başında bekler çiçeğin, yardımcı olmak için sevdiğine... Bellidir ki artık çiçek ölecektir ve son kez zorlukla başını döndürerek çiçek, suya der ki; "Seni ben, gerçekten seviyorum." Çok hüzünlenir su bu durum karşısında ve son çare olarak bir doktor çağırır nedir sorun diye... Doktor gelir ve muayene eder çiçeği. Sonra şöyle der doktor: "Hastanın durumu ümitsiz artık elimizden birşey gelmez." Su, merak eder, sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalık nedir diye ve sorar doktora. Doktor, şöyle bir bakar suya ve der ki: "Çiçeğin bir hastalığı yok dostum... Bu çiçek sadece susuz kalmış, ölümü onun için" der. Ve anlamıştır artık su, sevgiliye sadece "Seni seviyorum" demek yetmemektedir...

ŞAH ve PİYON

Bazen hayatımıza giren öyle insanlar olur ki; onların belli amaca hizmet etmek, bize bir ders vermek, kim olduğumuzu ya da olmak istediğimizi bulmamıza yardım etmek için bizimle olduklarını yüreğimizin derinliklerinde hissederiz.Bu insanların kim olacağını asla önceden kestiremezsiniz;belki oda arkadasınız,komşunuz,uzun zamandır görmediğiniz bir arkadasınız,sevgiliniz ya da belki de sadece göz göze geldiğiniz bir yabancı...Her kim olursa olsun,o kader anında hayatınızın bir biçimde etkileneceğini bilirsiniz.Bazen de hayatınızda öyle olaylar yasarsınız ki;o anda bu olaylar size korkunç, acı dolu, haksız gibi görünür.Ancak fırtına dindikten sonra; bütün bu olayların üstesinden gelmemiş olsaydınız,asla potansiyelinizin,gücünüzün,azminizin ve yürekliliğinizin farkına varamayacağınızı anlarsınız...Eğer biri sizi kırar, ihanet eder ya da üzerse, size güveni ve kalbinizi açtığınız birine karşı dikkatli olmayı öğrettikleri için onları affedin.Eğer biri sizi severse, siz de bunun karşılığında onu koşulsuz sevin;sadece onlar sizi sevdiği için değil,size sevmeyi ve onlar olmadan göremeyeceğiniz ya da hissedemeyeceğiniz şeylere kalbinizi ve gözlerinizi açmanızı öğrettikleri için.Her anın değerini bilin ve belki de tekrar yasayamayacağınız bu andan alabileceğiniz en fazla şeyi almaya bakın.Daha öncehiç konuşmadığınız insanlarla konusun,onları dinleyin,aşık olun, zincirlerinizi kırın ve gözünüzü zirveye dikin. Başınızı dik tutun, çünkü bunun için her türlü hakkınız var. Kendinize büyük bir insan olduğunuzu tekrarlayın ve kendinize inanın.Eğer kendinize inanmazsanız,hiç kimse size inanmaz.Hayatinizi nasıl istiyorsanız öyle şekillendirebilirsiniz. Kendi özgün yaşamınızı yaratın, dışarı çıkın ve onu yaşyın!"UNUTMAYIN;OYUN BİTTİĞİNDE ŞAH VE PİYON AYNI KUTUYA KONULUR......!!!!!

AŞ,DOSLUK,GÜVEN

Bir zamanlar üç arkadaş varmış... Aşk, Dostluk ve Güven... Üçü bir arada olduğunda harikaymış her şey... Gün gelmiş aşkın işi çıkmış...Dostlarından ayrılmadan önce söz vermiş onlara.Beni özlediğinizde gelin demiş; uzaklarda olmayacağım.Nerde gözleri arzuyla dolu birbirlerine bakan bir çift görürseniz ben ordayım.Ve ayrılmış yanlarından...Peki demiş Dostluk Güvene;madem öyle ben de yoluma düşeyim... Görev çağırır...Ama merak etme, nerde birlikte ağlayan iki insangörürsen işte beni orada bulursun...Güven ağzını açmış veda etmek için ama dostluk ayrılmış arkadaşının yanından onun son sözünü dinlemeden...Ve gitmiş uzaklara...Güven sessizce içinden geçirmiş elinde olmadan... "BENİ KAYBEDERSENİZ BİR DAHA ASLA bulamazsınız..."

ATATÜRK

Atatürk önderimiz
Onunla dolu kalbimiz.
Seninle ilgili,
Silinmez hiçbir iz.......

ÇOÇUKÇA

Annemin çok işi var,
Babamın da.
Her işi yapmaya zamanı var
Anamın babamın.
Bir tek beni sevmeye
Zamanları yok onların...
(Ocak-1999) Nuray ZARALI

Ders Verici Şiir

Söylediklerinize dikkat edin düşüncelere dönüşür...
Düşüncelerinize dikkat edin duygularınıza dönüşür...
Duygularınıza dikkat edin davranışlarınıza dönüşür...
Davranışlarınıza dikkat edin alışkanlıklarınıza dönüşür...
Alışkanlıklarınıza dikkat edin değerlerinize dönüşür...
Değerlerinize dikkat edin karakterinize dönüşür...
Karakterinize dikkat edin kaderinize dönüşür.......

8 Nisan 2008 Salı

Deyimler (eş sesli)

Ecel Beşiği=Ecel Teri Dökmek

Dağ Adamı=Dağa Çıkmak

Haber Geçmek=Haber Uçurmak

Şaka Götürmemek=Şaka Kaldırmamak

Faka Basmak=Faka Bastırmak

Temel 'in Kaynanası

Temel bir gün kahveye girmiş. Üstü başı yırtıkmış. Ne oldu diye sormuşlar. -Temel: "Kaynanamı gömdük."diye cevap vermiş. - Kahvedekiler: "İyi de bu halin ne?" -Temel: "Biraz direndi de."

Şakayı Sevmem

Nasrettin hoca pazarda dalgın yürüyormuş.etrafındaki esnafları seyrediyor.bu sırada ensesine bir tokat geliyor. Hoca tökezlemiş bir kaç adım sendelemiş neyse toparlanıp sinirli bir şekilde arkasını dönmüş. Bir bakmış ki hocanın 2 katı hayvan gibi bir adam. Hoca durmuş bir yutkunmuş önce,sonra: - bana senmi vurdun? demiş adama. Adam: - ben vurdum ne olacak demiş. Hoca: - sakadan mı vurdun ciddiden mi? demiş Adam: - ciddi vurdum napacan?! Hoca: - Aman aman, öyle olsun... Cunku şakadan hiç hoşlanmam da .

Nasrettin Hoca'nın Hanımı

Nasrettin Hoca'ya dert yanıyorlar: __Yahu Hoca senin hanım çok geziyor. Hoca:Olur mu canım? O kadar gezse arada bir bizim eve de uğrar.

5 Nisan 2008 Cumartesi

DEV DENİZ CANLILARI

Araştırmaya öncülük eden gemi olan Aurora Australis’de görevli Avustralyalı bilim adamı Martin Riddle, büyüklüğün Antarktika sularında çok sık görülen bir durum olduğunu ifade ederek, gezileri sırasında büyük kurtlar, devasa kabuklular ve yemek tabağı büyüklüğünde deniz örümcekleri topladıklarını söyledi. Riddle, bazı bölgelerin her santimetresinin canlılarla dolu olduğunu, bazı yerlerde ise buzdağlarının sürtünmesi nedeniyle derin yarıklar ve oyuklar oluştuğunu kaydetti. Avustralya Antarktika Bürosu tarafından düzenlenen geziye katılan bilim adamlarının Antarktika sularında çevresel değişiminin etkilerinin ne olduğunu, atmosferdeki karbondioksit seviyesinin artmasının nedeni olan okyanus asitlenmesinin deniz organizmalarının büyümesini nasıl zorlaştırdığını ve gelişimini nasıl yavaşlattığını anlamayı hedefledikleri bildirildi.
Geziye katılan Aurora Australis, Fransız L’Astrolabe ve Japon Umitaka Maru gemilerinin Avustralya’nın Tazmanya adasına, güverteleri bilinmeyen deniz canlılarıyla dolu olarak demirledikleri belirtildi. Bazı canlıların deniz yüzeyinin 200 ila 1400 metre altında bulunduğu ve ağırlıklarının 30 kilograma kadar çıktığı, yüzde 25’ininse daha önce bilinmediği kaydedildi. Umitaka Maru gemisinin sayım projesi başkanı Graham Hosie, araştırmanın, hangi türlerin Antarktika çevresine uyum sağladığını anlama açısından bilim adamlarına yardımcı olacağını söyledi. Hosie, toplanan canlıların türünün tespit edilebilmesi için doku örnekleri ve DNA şifrelerinin dünyadaki üniversiteler ve müzelere gönderileceğini belirterek, yakaladıkları canlıların tamamının teşhis edilemediğini, aralarında yeni türlerin bulunma olasılığının yüksek olduğunu kaydetti.

IŞIK VE IŞIK KAYNAKLARI

Işık ve Işık Kaynakları Uçak veya helikopterlerin pilotları, geceleyin hava karanlık olduğu içinyüksek yapıları göremeyebilirler. Bu nedenle erici, cami, köprü, gökdelen,kule gibi yapıları üstünde uyarıcı ışık bulunur. Bu ışık genellikle kırmızı renkte olup sürekli yanıp söner. Bu sayede pilotlar yüksek yapıları fark ederler ve olası kazalar önlenmiş olur.Görebilmek İçin Işık Gerekli Midir? Gündüz, Güneş Dünya’mızı aydınlatır. İnsanlar günlük aktivitelerini aydınlık bir ortamda yerine getirirler. Akşam, Güneş’in batmasıyla ortam karanlık bir örtüye bürünür .Evlerde ve sokaklarda ışıklar bir bir yanmaya başlar. Seyir halindeki taşıtlar önlerini görebilmek için farlarını yakarlar.İnsanlar spor karşılaşmalarını seyretmekten büyük zevk alırlar. Ancak insanların işleri gündüz yoğundur. Bunun yanında özellikle yaz aylarında gündüzleri hava oldukça sıcaktır. Bu nedenle günümüzde önemli futbol maçları geceleri yapılmaktadır.Maçların geceleri kolayca oynanması ve insanların rahatlıkla görebilmesi için aydınlatma araçları kullanılır. Bu aydınlatma araçları stadın her yerinin görülebilmesini sağlayacak kadar yüksek şiddette ışık verir.Bir Maçın Öyküsü 18 Eylül 2001 gecesi Şampiyonlar Ligi’nde Fenerbahçe ve Barcelona (Barselona) karşı karşıya geldi. Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda oynanan futbol maçının 70. dakikasında elektrikler kesildi. Elektriklerin kesilmesiyle stadyumu aydınlatan bütün ışıklar söndü ve stat bir anda kapkaranlık oldu. Karanlıkta hakemler, futbolcular ve seyirciler hiç bir şey göremedikleri için hakem oyunu durdurdu. Her iki takım oyuncuları ve hakemler soyunma odalarına gittiler.Elektrik kesintisinin şehir cereyanındaki bir arızadan kaynaklandığı açıklandı. Bu elektrik kesintisinden dolayı maç, 25 dakikalık beklemenin ardından tekrar başladı. Maçın kalan süresi aydınlık bir ortamda tamamlandı.Işıksız Görmeyi Dene Deneyi (2 kişi veya daha fazla kişi gerektirir.) Malzemeler: Büyükçe bir kutu ,Kalemlik ,Suluk ve başka eşyalar.Yanınızdaki kişi veya siz odadan çıkın. Getirdiğiniz kutunun içine bu eşyalardan birini koyun. Kutuda koyduğunuz cismin tam karşısına bir delik açtıktan sonra odadan çıkan kişiyi çağırın. Arkadaşınızdan kutudaki delikten içeri bakmasını ve kutuda ne olduğunu söylemesini isteyin. Kutunun kapağını yavaşça açıp içine ışık girmesini sağlayın. Her aşamada arkadaşınızdan kutuda ne olduğunu söylemesini isteyin. Bunu başka eşyalarla tekrarlayın.Yaptığınız bu deneyde de görüldüğü gibi karanlık ortamlarda net bir şekilde göremeyiz. Görebilmek için ışığa ihtiyacımız vardır. Gece yolculuk yapan araçlar önlerini görebilmek için farlarını yakarlar. Evlerimizde geceleri lambaları yakarak işlerimizi daha rahat yaparız. Sürücüler sürücüler karanlıkta daha iyi görebilmek için otomobillerinin farlarını açarlar. Böylece görmeyi ve görülmeyi sağlamış olurlar.Sokak lambaları geceleri sokakları aydınlatır; elektrikler kesilip sokak lambaları yanmayınca önümüzü bile göremeyiz. Işığın insan yaşamındaki önemini biliyorsunuz. Işığın çok büyük önemi olmasına rağmen bazı durumlarda zararları da olabilir. Örneğin, fazla ışıkta gözlerimiz kamaşır ve rahatsız oluruz. Çünkü ışığın şiddetli olduğu ortamlarda gözlerimizi olumsuz etkiler. Örneğin, Güneş’e çıplak gözle bakmamız göz sağlığımız için sakıncalıdır.

MATEMATİK

1. Betül ’e öğretmeni, sınıf kitaplığında kaç kitap olduğunu sordu. Betül kitapları saydığında yaklaşık 70 kitap var dedi. Betül, kitapların sayısını en yakın onluğa yuvarladığına göre; kitaplıkta en az kaç kitap olabilir?
A) 63
B) 64
C) 65
D) 66

2. Bir bölme işleminde bölüm 23, bölen 4, kalan 3 ise bölünen sayı kaçtır?
A) 92
B) 95
C) 96
D) 73

3. - tek doğal bir sayıdır.- 20 x 4 ten küçüktür.- 55 + 23 ten büyüktür.Yukarıdaki bilgilere göre verilen sayı hangisidir?
A) 80
B) 81
C) 78
D) 79

4. “3 - 5 - 8 - 10 - 13 - 15 - …. - 20 - 23 - …. - 28” örüntüsünde boş yerlere sırasıyla hangi sayılar gelmelidir?
A. B. 18-22 C. 18-25
A) 17 - 19
B) 18 - 22
C) 18 - 25
D) 25 - 18

5. Aşağıda bir okulda başlatılan yardım kampanyasına sınıfların katkıları verilmiştir. 1. Sınıf: 423 YTL - 2. Sınıf: 243 YTL - 3. Sınıf: 324 YTL 4. Sınıf: 432 YTL - 5. Sınıf: 342 YTL Sınıfların yardıma katkılarının büyükten küçüğe sıralanışı hangi seçenekte verilmiştir.
A) 432>423>342>324>243
B) 432<423<324<342<243
C) 243>324>342>324>432
D) 423>432>342>324>243

6. 496 sayısı için aşağıdakilerden hangisini söyleyemeyiz?
A) Yüzler basamağı ile birler basamağı değerleri toplamı 416’dır.
B) Üç basamaklı çift doğal sayıdır.
C) Sayı değerleri toplamı 19’dur.
D) Basamak değerlerinin toplamı 496'dır.

7. Ayşe elindeki 23 düzine kalemi arkadaşlarına hediye ediyor. Ayşe arkadaşlarına kaç kalem dağıtmıştır?
A) 267
B) 276
C) 230
D) 297


8. Bir bakkal fırından 25 Ykr'ye aldığı ekmeği 30 YKr'ye satıyor. Günde 350 ekmek satan bu bakkal kaç YTL kâr eder?KÂR: Alış fiyatı ile satış fiyatı arasındaki farktır.
Cevabım :


9. Biz dört kardeşiz. En büyüklerimiz 15 yaşındadır. Her bir kardeş arasında da 2 yaş fark vardır. Acaba bizim yaşlarımızın toplamı kaçtır?
Cevabım :


10. 7 x 4 = 28 28 x 30 = 840 işlemine uygun bir problem yazınız.
Cevabım :


TEST 15

1. Mustafa Kemal aşağıdaki okullardan hangisinde öğrenim görmedi?
A) İstanbul Askeri Lisesi
B) Manastır Askeri Lisesi
C) Harp Akademisi
D) Mahalle Mektebi

2. Uğur, arkadaşı yere düştüğünde onun yanına giderek ayağa kalkmasına yardım etti. Sizce bu davranış nasıl adlandırılır?
A) kahramanlık
B) saygı
C) bencillik
D) yardımseverlik

3. Sevinç, korku, öfke birer …………………dur. Tümcesi aşağıdaki sözcüklerden hangisi ile tamamlanırsa doğru olur?
A) görev
B) duygu
C) Hoşgörü
D) düşünce

4. Kendisine şaka yapılmasını istemeyen biri, başkalarına şaka yapmaktan geri durmamaktadır. Bu davranışı gösteren kişi nasıl değerlendirilmelidir?
A) Başkalarına saygısı olmayan bir insandır.
B) Duyarlı bir insandır.
C) Başkalarına saygılı davranan biridir.
D) Yardım sever biri.

5. Bir sorunla karşılaştığımızda izlememiz gereken en doğru yol aşağıdakilerden hangisidir?
A) Karamsarlığa kapılmalıyız.
B) Çözüm yollarını düşünmeliyiz.
C) Sorun yokmuş gibi davranmalıyız.
D) Oturup ağlamalıyız.
6. Aşağıdakilerden hangisi nezaket ifadesi değildir?
A) İyi akşamlar.
B) Nasılsın?
C) Versene şunu!
D) Teşekkür ederim

7. Aşağıdakilerden hangisi fiziksel ihtiyaçlarımızdan biri değildir?
A) yemek
B) sevgi
C) banyo
D) diş fırçalama

8. Aşağıdakilerden hangisi bir kişinin hayatını sağlıklı ve iyi bir şekilde sürdürebilmesi için yaptığı kişisel bakımlardan biridir?
A) Yemek öncesi ve sonrası ellerlini su ve sabunla yıkamak
B) Derslerine düzenli olarak çalışmak
C) Arkadaşlarıyla iyi geçinmek
D) Ailesi ile birlikte hoşça vakit geçirmek.

9. Osmanlı Devletini yöneten kişilere ne denirdi?
A) Cumhurbaşkanı
B) Başbakan
C) Kral
D) Padişah

10. Bayrak neyin sembolüdür?
A) renklerin
B) kurtuluş savaşının
C) bağımsızlığımızın
D) Atatürk'ün